bugün

ilk defa elime Self Torture'un ilk albümlerini aldığım özledikçe özlediğim stüdyo...
Elimizdekilerin kıymetini bilelim öyleyse.
netten bulduğum eskilerden bir şarkıyla hüzünle hatırladığım, zamanında ankara brutal metal camiasının evsahipliğini yapmış şimdilerde özlemle andığımız, suicide grubuna ait stüdyo. orası bizim için bir ev gibiydi, okul bitince koşulur, giderken tüm parayla bira çerez alnır, ve süper geyikler çevirip, müzikler yapılırdı. yıllar boyunca pek çok grup çıktı oradan, bunlardan bazıları suicide, cenotaph, cidesphere, self torture, sapık inek, bayt gadol, ominous grief, raven woods, corroded idi. herkes birbirinin grubunda çalar, dayanışma ile bu tarz müziklerin icrası çok zor olan ülkemizde güzel şarkılara, süper konserlere imza atardı. bir dönem dünya turuna çıkmış ve ankara'da barda tanışıldıktan sonra zoo'da yaşamaya başlamış, tayland'lı june bile her albümde back vokal yapmıştır. sürekli death metal dinlemekten delirmiş kedisi, sabahlara kadar süren kayıtlarda uyanık kalmak için kahve yapılan dandik su ısıtıcısı, sprey boyayla boyanmış küvetiyle gerçekten enteresan bir yerdi. hatta bir dönem 3 yıllık bir macera olan zoofest'ler düzenlenmiş, bu kapsamda güzel konserler verilmişti. şehir dışından gelen gruplarda eğer kalacak yeri yoksa bu stüdyo'da kalırdı, sabahlara kadar ortamda bulunan 3 kişilik tek koltuğun üzerinde 20 kişi kral tv izlenerek geyik yapılır, üstüne aspava'dan lahmacun söylenerek ankara misafirperverliği gösterilirdi. Stüdyonun ismini ise suicide'dan erkan çok basit bir şekilde "sizin gibi hayvanlar geldiği için" şeklinde ifade etmişti. hey gidi günler hey der eski müdavimleri şimdi adını duyunca, bir daha o kadar kahkaha patlatılmamış, bir daha o kadar güzel müzikler yapılmamıştır.

(bkz: sözlük ile nostalji yapmak)