bugün

görsel

Sultan Abdülaziz tarafından Polonyalı ressam Chlebowski'ye yaptırılan fetih tablosu. Abdülaziz'den bu yana gören herkesi kendine hayran bırakmış olan bu tablo, Polonya'da bir depoda çürümeye terk edilmiş durumda.

Bu tabloda anlatılan fetih cereyan ettiği sırada ortada ne Amerika ne de Amerikan vardı. 300 sene içinde kendi bağımsızlık bildirgelerini ilan ettiler. Sonra da Amerikan oldular. Amerika'ya başka kıtalardan gelmiş grup grup insan toplaşıp neden ''Amerikanlılığa'' ihtiyaç duymuş olabilir? Çünkü bir devleti ayakta tutan en temel unsur, milli unsurlardır. Milli unsurların dışında kalan tüm unsurlar ise milli benliğe olumlu ya da olumsuz etki yapar. Örneğin Uygur Türkleri Budist olduktan sonra sanatla uğraştılar. Savaş yok, et yok, göçebe hayat da olmayınca yerleşik hayat onlara tarımı ve sanatı getirdi.

Homojen olmayan bir nüfustan, farklı dinlere sahip olan çakma bir Amerikan milleti oluşturmak; yani yapay bir ırk, yapay bir soy bağı ortaya çıkması, üretilen ve ithal edilen ürünlerin Amerikanlaşması ve bireylerin Amerikan olmakla övünmesinin sağlanması ''Milliyetçilik''tir. Bu milli duyguların zamanla yozlaşmaması için milyonlarca yerliyi katlettiler; sırf Amerikanlık kavramı ilerleyen zamanlarda tartışılmasın diye. Kızılderili dedikleri ''akrabalarımız'' başka niye katledilmiş olabilir? Buna da ırkçılık deniyor.

Kutlu fetihten sonra biz ise bir Osmanlılık modeline yöneldik. Bunun başlıca sebebi, Amerika'da olduğu gibi farklı etnik unsurların imparatorluk bünyesinde yaşıyor olmasıydı. Amerika gibi katliamlar yapmaktansa (ki onlar yine de utanmadan bize barbar diyor), yabancılara kapitülasyonlar vererek, ayrıcalıklar tanıyarak tüm bireyleri ''Osmanlı'' adı altında birleştirmeye çabaladık. (Bkz Kanun-i Esasi madde 8) Aksi halde çöküş söz konusuydu. Fakat ne güneyde Araplar ne batıda Yunanlar ve hatta Anadolu Türkü, kendi milliyetinden vazgeçip ''Osmanlı'' olmayı uygun gördü çünkü Osmanlılık birilerine, bir hanedana aitti. Amerikanlık gibi sonradan türetilmiş değildi. Böylece kolayca kışkırtıldılar. Sırplar, Yunanlar, Rumlar vs...

Cihan Harbi sonrası iflas bayrağı çekildiğinde ise yabancılar bu sorunu çözmek için Anadolu'yu Sevr Anlaşması ile küçük devletçiklere bölmeyi düşündü fakat bu da aslında ebedi bir düşmanlığın başlangıcı olacaktı.

işte tüm bunlar sebebiyle ''Ne mutlu Türküm diyene'' denmiştir. Kapitülasyonların kaldırılmasıyla Türkün yabancılarla aynı kıymete, statüye kavuşması, anayasal olarak Türk adı altında bütün etnik tarafların birleşmesini getirmiştir. Anayasada bulunan Türklük kavramı sadece Türklere yönelik değildir; Anadolu'da yaşayan bütün etnik tarafları bu üst kimlik altında birleştirmeyi amaçlar çünkü burası Türkiye.

Üç Tarz-ı Siyaset'te de anlaşıldığı üzere politikanın ne ümmetçi ne de kozmopolit yapıda olması gerekir; çözüm bütünleyici, sahiplenici milli politikalardır.

-Ertürk Özel-