bugün

özellikle mutsuz sonla biten bir aşkta olur bu duygu. bir şeyler saplanır göğsünüze. ya da bir şeyler tıkanır boğazınıza. iştahınız kesilir. gözleriniz kararır. kulaklarınız uğuldar. binbir türlü dert çeken, bitkisel hayatı yaşayan insanları anlarsınız o an.

ama anlatamazsınız. hiçbir şey hem de!...
ne kremi vardır, ne bir merhemi, ne de herhangi bir agrı kesicisi. herhangi bir şantiyesi de yoktur boyle duyguları rafine etmek için. atom numarası belli olmayan fakat tüm kütlesiyle insanın içine işleyen soğuk bir demir parçası gibi. çıkarmak için somut acılardan daha fazlasını gerektirir.

sevigiliden ayrılmak, bir yakının ölmesi, ya da bir sınavdan gecememek. hepsnin bulusma noktası hüzün, hepsinin yaveri üzüntü. lakin hepsinin en buyuk acı noktası ise kaybediştir.
kaybetmekten nefret etmenın cok da onemli bir şey olmadıgının anlasıldıgı donemde başlar bu acı. seviglin elleri gibi tutulamaz, gözlerine bakılamaz. dokunulamaz, koklanamaz. giden şeyin yerini alan şey ise yıllardır bi lambada sıkısan cin misali sarar ınsanın etrafını. yeni şey'in artık bir süre birlikte yasamak zorunda kaldıgın ruh halidir.

dönem dönem unutulması için 100'de 40 hacimli bir şeyler alınması gerekır en az.