bugün

Sorumsuzlukların şeffaflaştırılması, kasıtlı bir yıpratma sayıldığında

Önce Bernard Shaw'a yakıştırılan bir fıkra: Shaw, davet edildiği bir baloya gitmiş bir gece.
Baloda bir hayli dekolte giyinmiş çok sıska bir lady ile tanışmış ve kendisine:
- Ah sevgili Lady, demiş; açıldıkça daha az görünüyorsunuz.
* * *
Bir türlü gelişmiş olamayan Üçüncü Dünya ülkeleri de; ne kadar çağdaş görünmeye çalışırlarsa çalışsınlar, fizikçiler sayesinde hızla şeffaflaşmakta olan bir küreselleşmenin projektörleri altına doğru kaydıkça, daha az görünmeye başlıyorlar.
Ve böyle bir şeffaflaşmayı suçlamak için, tepin tepin tepiniyorlar.
* * *
Milliyet de dahil, dünkü gazetelerin bazıları; dergi dağıtırken gözaltına alınıp tutuklanan Engin Ceber'in, işkenceyle öldürüldüğü ortaya çıkınca; Adalet Bakanı'nın ilk kez hükümet ve devlet adına dilediği özürü manşetleştirmişlerdi.
* * *
Türkiye'de devlet kavramı, monarchie absolue-mutlakiyet dönemlerindeki algılama ve tanımlamayı aşamadı.
* * *
Oysa demokratik bir cumhuriyet etiketli bir siyasal yapılanmada; ne yasama örgütü olan parlamento ve üyeleri, ne uygulama örgütü olan hükümet ve üyeleri, ne yasaların çiğnenip çiğnenmediğini denetleyen ve çiğneyenleri cezalandıran yargı örgütü ve üyeleri, devleti temsil etmez ve devlet adına beyanda bulunamazlar.
* * *
Çünkü o 3 örgütten her biri, 3 ayaklı bir sacayağının 1 ayağı gibidir ve ancak 3'ü birden; sacayağının çemberini, yani milletin örgütlenmiş biçimi olarak tanımlanan devleti oluşturur.
* * *
Demokratik cumhuriyetlerde devleti sadece cumhurbaşkanları ve dışarıda büyükelçiler temsil eder, hepsi o kadar.
* * *
içeride Hazine'den geçinmeli mevki sahipleri, sadece kamu görevlileridir ve mutlakiyet rejimlerinde olduğu gibi vaktiyle kul yığınlarına karşı devleti temsil etmiş olsalar da; cumhuriyet rejimlerinde, vatandaşlara karşı sadece görevlerini yerine getirirler.
* * *
Türkiye henüz, kamu hukuku doktrinlerinin çağdaş ve evrensel kavramlarını özümsemiş olmaktan çok uzak.
O nedenle de, Hazine'den geçinmeli mesleksiz mevki sahiplerinin yönetiminde, gizli bir iç sömürge cenderesinin içine sıkışmakta; etki ve tepkiler sonucu, toplumsal kutuplaşmalarla çalkantılar da yaygınlaşmakta.
* * *
Bu arada, Hazine'den geçinmeli mevki sahiplerinin sorumsuzlukları, şeffaflaşmaya başlayınca da, kutuplaşmaların sloganları çıngıraklaşmada.
Bir kutup, Ergenekon davasının uydurma söylentiler olduğunu benimserken; bir başka kutup, Deniz Feneri skandalını Türkiye'nin dışına süpürmeye çalışmakta.
* * *
Prof. Dr. Eser Karakaş'ın bir açıklamasından öğrendiğime göre, ABD'nin şimdiye dek aldığı Nobel ödülü sayısı 307'ye ulaşmış; Almanya'nınki de 100'ü aşmış.
* * *
ilki 1901'de verilmeye başlayan Nobel ödüllerini, kimlerin neden aldıkları merak edildiğinde; konjonktürleri de kimlerin değiştirdiği çok kolay anlaşılır.
* * *
Çok kolay anlaşılır ulus-devlet modeliyle, yerel politikacı inisiyatiflerinin nasıl aşılmakta olduğu.
* * *
Yaşanmakta olan ekonomik kriz neden küreselleşti ki?
Çözümü de elbet küresel olmak zorunda...
* * *
Türkiye'nin ise, bu tür konuları kamu bilincinde pekiştirecek evrensel kalitedeki kadroları çok cılız...
* * *
450 bin erkek erkeğe kahvesindeki politik çözüm önerileri de 2'ye ayrılmakta.
Kışla parfümlü siyasetin etkisi altında kalmışlar:
- Sallandır 2 kişiyi, bak her şey nasıl düzelir, demekte.
Cami parfümlü siyasetin etkisi altında kalmış olanlar ise şöyle demekte:
- Önce ahlakı düzeltmek gerek.
* * *
150 yıl önce Ziya Paşa da, o dönemlerin siyasal bulamacı karşısında şunları yazıyordu, azıcık Türkçeleştirerek:

Yiğitlik, mertlik, merhamet derler biraz bir şey vardı âlemde;
işi mevki sahiplerinin, servet sahibi olmak hemen şimdi.

Önceden de su getirmek testi kırmak bir idi amma;
Acayiptir, üstünlük kazanır oldu testi kıran şimdi.

Değişime uğramıştır âlemin o yüksek ahlakı;
Bize tarihin gerçekleri, gelir güya yalan şimdi

Değildi devletin evvel de hali gerçi pek yahşi;
Yazıklar ah kim, oldu yamanlardan yaman şimdi!
* * *
Neyse ki, ne Sultan Abdülmecid, ne Sultan Abdülaziz, ne Sultan V. Murat; Türk ve islam düşmanı bir vatan haini olarak suçlamadılar Ziya Paşa'yı.
* * *
1880'de 55 yaşında ölen Ziya Paşa, yukarıdaki mısraları günümüzde yazsaydı; kim bilir başına neler gelir ve içeride öldürülmesi planlandığı söylenen, Türkiye'ye ilk Nobel ödülünü kazandırmış yazarımız Orhan Pamuk'un, Frankfurt Kitap Fuarı'nın açılışında yaptığı konuşmada da, TCK 301'inci maddenin kurbanları arasında örnek diye gösterilirdi.
* * *
Hukuk bilincinden yoksunluğun yarattığı siklonlar içinde kaybolmaktan korkanlar da, eski bir beyiti bir halk deyimi haline getirmişlerdir:
El için yakma başını nâra (ateş)
Yak çubuğunu sefanı ara.
* * *
Okullarda vatana layık olma ilkesinin yerini, mesleğine layık olma ilkesi alabilmiş olsaydı; bizim bugünkü şeffaflıkla ilgili yazı da, herhalde bambaşka olacaktı.

çetin altan