bugün

genellikle ters orantılı olan ilişkidir.
bu olayı, "çok bilen mutlu olamaz" gibi oldukça cahilce bir şekle indirgemeden ele almakta fayda vardır.

sorumluluk.
kişi, toplum baskısı tarafından kendine dayatılan zorunluluklara karşı genel bir politika geliştirme eğilimi gösterir. politika verilen ad ise, sorumluluktur (*1).
yaratıcı unsuru da toplum baskısıdır.

bu politika sayesinde, bilinçaltında oluşturulduğuna inanılan refleksif davranışlar, belli bir düzene göre sıralanırlar. bu, modern hayatın dayattığı "her davranışta hızlı olmak" zorunluluğunun bir dayatışıdır.(*2)

bu tür sorumluluklara örnek vermek gerekirse
*aile'ye karşı sorumluluk
*devlet'e karşı sorumluluk,
*iş veren'e karşı sorumluluk,
*yaratıcıya karşı sorumluluk, vs.

(amaç burda sorumluluğa sadece giriş yapmaktır. detaylı incelemesi ilgili yerde olmalıdır)

mutluluk.
mutluluk, kişinin arayışı içinde olduğu sürekli haz halidir.
mutlu insan, adeta haz denizinde yüzer. haz'dan kasıt olarak sadece maddi, bilinen, sıradan hazzı almak yanlıştır, bu haz "über"dir, "üstün"dür. manevi olarak da vardır. ve aslına bakılırsa, maddiyat ve maneviyat ayrımındaki sınırları belirsizdir.
toplum tarafından yaratılmasa da, toplumlaşmanın bir sonucudur.

fakat, modern insanın hazlarındaki süreklilik hiç bir zaman sağlanmadığından, mutluluk sürekli bir hayal, tantravari bir arayış olarak kalmıştır.

(yine amaç burda mutluluğa sadece giriş yapmaktır. detaylı incelemesi ilgili yerde olmalıdır (*3))

mutluluk ve sorumluluk arasındaki ilişkinin, insanın toplumlaşması sırasında ortaya çıktığı söylenebilir. hatta, biraz daha ileri gidilerek iki kavramının da bu esnada ortaya çıktığı iddia edilebilir. zira, iki kavram da toplum tarafından dikte edilmektedir.

yaratıcı unsurlar, artık, eski, "tek birey" olan insandaki gibi dışabağımlı değildir.

bağımsız olan etmenler (iklim koşulları, besin kaynakları, vs) tarafından yaratılan zorunluluklar, sorumluluk yaratabilecek kadar karmaşık değildir. sadece, zorunluluktur. sebepleri ve sonuçları tamamen insan ihtiyaçları tarafından belirlenir ve iki şekilde temsil edilir: ölüm yada yaşam (*4).

benzer şekilde, hayatı tek bir güdüden ibaret olan ilkel insan için mutluluktan söz edilemez. yine benzer şekilde, bu hal henüz icat edilemeyecek kadar karmaşıktır.

"bağımsız etmenler"in ortadan kalkıp, yaşama içgüdüsünü "bağımlı etmenler"in meydana getirmeye başladığı anda, iki olay da (hal olan mutluluk ile bir çeşit politika olan sorumluluk) çatışmaya başlar. artık insan kendi ve çevresi hakkında söz sahibi olmaya başlamıştır. bireysel değil, toplumsal düşünülmesi gerekmektedir. bağımlı unsurların getirdiği bir öngörülebilir gelecek perspektifi içindeki, gelecek kaygısı mevcuttur.

insan kendi bağımlılık unsurunu kendi yaratmıştır: toplum makinesi.
artık, eski sorumsuz ve kaygısız insan yoktur. artık oldukça kaygılı ve sorumlu bir insan vardır (*5).

hayat, bir daha eskisi kadar kolay olmayacaktır.

(*1: kaderin ve türkçemizin bir cilvesi: zorunluluk ve sorumluluk. bazen zorumluluk da denilir zaten zorunluluğa)
(*2: taş devrindeki fred'in de benzer kaygıları olduğu söylenebilir, fakat bunu yapmak şu an için gereksizdir)
(*3: amaçlar aynıdır)
(*4: aç kalarak / zarar görerek ölmek ve tok kalarak / zarar görmeyerek yaşamaya devam etmek)
(*5: yazar burda bir son kavram eklentisi yaparak kafaları şişirdiğini hissediyor)
terstir.
sorumlulukları kaytarmadan yerine getirebilmenin verdiği iç rahatlığının neden olduğu ilişkidir.
kişiler üzerinde oldugu sorumluluklari yaptiklari vakit üzerlerine sorumluluk verdiği merciler ister vaadlerini versinler ister vermesinler problem değildir.

cünkü kişi sorumlugu üzerine aldiği vakit gizli yahut acik bir pazarlik eder ve pazarliktan dolayi üzerine düsenleri yerine getirir.

diyelim ki bir iş yerinde calisiyorsunuz, size bazi sorumluluklar yükleniyor ve sizin sorumluluklariniz arttikca maasinizin yükselmesini bekliyorsunuz. gelgelim sorumluklar artikca maas yerinde sayiyor ve verdiğiniz efor karsisinda bir adet kol saati aliyorsunuz.

kisa vadeli düsünüldüğü vakit işi birakmak istersiniz ammavelakin uzun vadeli düsünüldüğü vakit kazanciniz olacaktir. cünkü haksiksizlar diz boyu oldugu vakit konusma hakkına ve yaptiğiniz eylemlerde haklı olma lüksünüz olacaktir.

ki bu dünyada en büyük lüks yüzde yüz hakli olma durumudur. gerci bu biraz bilerek mazlum olma secimidir ama aldatmaktansa aldatilmak evladir.

ama sunuda söylemekte ayda var. pazarlik yaptiğiniz kişi yahut kişilerin düzgün olmasi gerekmektedir. dürüstlük gibi eylemler götü başı oynayanlara karsi kullanamayacak kadar degerlidir. bilmem izah edebildim mi?
doğru değildir.