bugün

* * * * *

sevgiliye yabancılaşmak, ayrılığın ardından arkadaş kalmaya çabalayanların zamanla hiçbir şey olmaya giden yoludur; belki geri dönüş umududur, belki de birden kesip atamamanın sonucu olarak zamana yaymaktır ayrılığı.. ama zaman geçmiyoken nasıl olacak bu?

gün olur çeker gider zoraki.. daha dün gibi gelen bir vakit onun kokusunda demlenirken ruhun, şimdi nasıl olur da kendini, onu unutmak zorunda olduğuna inandırma çabasına girişirsin? biz ne kadar küçük adımlar atmak istesek de, hayat daima büyük oynuyor. büyük getirip daha büyüğünü koparıyor, götürüyor. aşk, geldiğinde * ufacıktı, ürkekti, çekingen bi hali vardı; biraz heyecanlı, biraz endişeli, ne yapacağını bilemez haldeydi. zamanla kavradı her şeyi, en güzel haliyle sevdi, büyüttü aradaki mesafeye bakmaksızın.. gün oldu, sabır taştı, vakit doldu. ayrılığın kalemi, birkaç satır da bizim için yazdı.. gerçi çoktan beri yazmaktaymış bir şeyler ben farkında olmadan da, noktayı koyduğunu bildirmiş bana yarin dilinden.. her şey yolunda sanrısından, yeryüzüne düşüşüm çok acı verici oldu. şimdi toparlamaya çalışıyorum...

***

"eski" diyemeyeceğim kadar yeni bir ayrılığın eşiğinden ancak bunu yazabiliyorum; kusura bakma sevgili "eski."

içten veya değil ama artık kabul edilmiş bir nokta var hayatımızı kesiştiği o yerde. birbirine çarpıp farklı yerlere doğru salınıyor hayatlarımız farklı planlar eşliğinde. fakat yine de içinde bazı şeyleri eskitemiyo insan.. hâlâ taptaze duruyor o yoğunluk, yakıyor canını. hani ingilizcede perfect tense var ya, işte onun gibi devam eder etkisi.. hatta perfect continuous gibi şu anda da yanmaktadır ya içini.. kısacası geçmez o acı uzun bi müddet. ehehe bu denli saçmalamamdan da belli değil mi zaten*?

hiç eskimeyecekmişsin gibi duruyorsun orada*.. fakat orada burada okuduklarım ve duyduklarım bana öyle olmayacağını söylüyor. eğer herhangi bir şekilde eskidiysen *, sebebi ben değil, zamandır.. yalnız tekrar hatırlatıyım; "içim" denen o yerde zaman geçmek bilmiyor. bu nedenle senin eskimen zamana bağlı değil, içimdeki senin oradan çıkışına bağlı.. gerçekle eş zamanlı ilerleseydi içimizdeki zaman, araftan kurtulmak daha basit olabilirdi o zaman. şu zamanı durdurmak da keşke akrep ve yelkovanın önüne parmağımı koymak kadar basit olsaydı da, hiç eskimeseydin bir zamanlar sahibi olduğun o yerde. her neyse..

***

hanginiz gerçekten sevdiğiniz kadından, aranızda kavga gürültü olmadan, sevgiden başka sebeplerle * * zoraki ayrılmak zorunda kaldı da arkadaş kalmayı denemedi ki? yapamıyor insan aniden.. onun için dedik ki arkadaş kalalım. "niçin peki?" derseniz, bilmiyorum. gerçekten bilmiyorum, sadece içimden geldiği gibi yapıyorum. belki de az yukarda dediğim gibi, zamana yayıyoruz. kimileri için bu yaptığımız kesinlikle imkansız ama kendim tecrübe etmek istiyorum. en iyi de bu şekilde öğrenirim zaten kalıp kalamayacağımızı. en baştan da kabulleniyorum sonuçlarını. ne kadar yapabileceğimizi görücez; ne kadar iyi oynayabildiğimizi.. iyi ya da kötüsüyle tüm sonuçları bize kalıcak neticede. katlanması da derdi de bize düşer.. yaşanmışlıklar en didaktik kitaptır benim için. onun için kimsenin "eski sevgiliyle arkadaş kalınmaz." tavsiyesi umrumda değil.

yalnız kabul etmeliyim ki çok zor bu şekilde devam ettirmeye çalışmak.. bir şeyler düğümleniyo şurana ve çıkamıyo ağzından işte.. konuşurkenki o kelimelerdeki sahtelik hele... bu muyduk biz "sayın eski"? şimdi özlediğimiz o kelimeleri neler için kurban ettik? bu tıpkı harfleri kayıp bir cümle gibi, yarım yamalak bir hayat.. elektrikler gittiğindeki o ilk birkaç saniyelik hiçbir şeyi göremediğin zifiri karanlık vardır ya, tıpkı öyle işte ayrılığın ilk anları.. bu işin "arkadaş kalma" kısmı da o karanlıktan sonra yavaş yavaş çevreni fark edip olan biteni anlama (kavramaya çalışma) evresi galiba. ama karanlıkta ne kadar yürüyebilirsin ki? hele ki gün ışığında başaramamışken bunu?

böylesi ikimiz için de daha iyi olacak belki.. öyle mi bay çok bilmiş? ehhe sen nerden biliyosun bunu? ulan bu laf şuan safsatadan başka bir şey değil benim için. öylesine sarfedilmiş, laf olsun diye.. haa tabi ki umarım öyledir gerçekten. umarım daha iyi olacaktır. öyle umalım, öyle olsun diyelim. ama bir kelimesi bile inandırıcı gelmiyor be. eski ben'e dönemiyorum, "eski" de bana dönmeyeceği için, çok garip bir yerdeyim şimdilerde. o'nun eski rutinine dönmüş olduğunu görmek de kendime acındırıyor beni. o yapabiliyor, sen de yapmalısın hadi be adam! hadi doğrul olduğun yerden!

"eski" diyemeyeceğim kadar yeni bir ayrılığın eşiğinden ancak bunu yazabiliyorum; kusura bakma sevgili "eski."

*** adam o'nun yanından ayrılıp eve gitmek üzere otobüse biner. otobüsün en arkasına geçip dışarıyı izlemeye başlar yüzünde aptal bir gülümsemeyle.. birden cebinde (o'nun yanındayken okuyamadığı) bir kağıt olduğunu hatırlar, heyecanla kağıdı çıkartır cebinden. ne yazdığını merak ediyodur kağıtta.. cebinde buruş buruş olmuş kağıdı açar ve içinde anlam dolusu anlam taşıyan o üç kelimeyi okuyup tebessüm eder..

"ben de seni.."

(edit: http://fizy.com/#s/1c4bot)
en yakın gün gelir en uzak olur derlerdi de inanmazdım. ayrılık sayesinde...
o kadar başarılı ki bu konuda siz farketmeden, istemeden, zorla, bile bile, acı çekerek, üzülerek, yıpratarak kendinizi, susarak, deli gibi haykırarak ve arkanızı dönüp giderek... ayrılık sayesinde...
o gün ayrılık sayesinde gelir siz ondan giderken..
ayrılıkla değişir mesafeleriniz, siz en ama en yakın hissettiğiniz, en samimi bulduğunuz, herşeyinizi paylaştığınız, sırlarınızı, sıkıntılarınızı, korkularınızı, kimseyle paylaşamayıp ona anlattıklarınızı, ona baktığınızda, onunla konuştuğunuzda bulduğunuz kendinizi ve herşeyi bırakırsınız..
şartlardır bu hale getiren sizi. sorun ne sevgidedir ne de aşkınızda... gün gelir ya işte o gün en uzaklara atarsınız birbirinizi. içinizden atamasanızda. artık sıradan bir arkadaşınızdan da ulaşılmazdır, hatta sokakta konuşabilme ihtimaliniz olan nice topluluklardan da.. görseniz bile düğümlenecektir cümleler ve selam bile fazladır artık ona...
yabancıdır sizin için artık o, hatta sokakata konuşabilme ihtimaliniz olan nice topluluklardan da...
üzülürsünüz kendi kendinize, yıpratırsınız, ağlarsınız aralıksız, gün geçer acınız azalır yavaş yavaş, sonra bir gün bakarsınız ki içinizde o gerçek acı yok olmuş.. sizin en değer verdiğiniz yabancınız olmuş ve evet günler geçmiş hem de sizi yabancılaştırarak sevgilinize... tuhaf...
*
(bkz: l etranger)
*eski'ye yabancılaşma durumları bittikten sonra artık eski sevgili kıvamına gelen o aşkı gömmek kalır geriye tek yapılması gereken. gece hortlamalarına da son verecek kadar sağlam olmalı hem de.

şuan aklımdan her ne geçiyorsa yazıcam hiçbişeyi sakınmadan.. duygularım konusunda şuan olmamam gerektiği kadar açık sözlü olcam.
"miş" gibi değil, olduğu gibi yazıcam. en yalın haliyle. * şu an tıka basa doluyum bu garip duyguyla ve atmam gerek içimden. işte bu yüzden yazıyorum..

* * *

sadece varlığında huzur veren basit sokakların kısa ve az sözcükle sessizliğini bozmadığımız merdivenlerinde kaldı aşk. hemen yandaki esnaftan gelen bi bardak çayın dibinde kalandı. o anlardan ibaretti. yorucu bir akşamüstü, vapurla kadıköy'den eminönü'ne bırakmaktı seni, 10 ay görmemek üzere.. işte buna aşk denebilirdi ancak. onca zaman elini dahi tutamayacağın o kadını 'ağlamamak için üst dudağını içeri çekmek' gibi bir isteksizlikle uğurlamaktı.. özlemiyo değilim. hayır hayır pişman da değilim hiçbir şeyden! şu anki durumumuz en olması gereken, en güzeli şimdiki zamandır hep. çünkü her kime değer verdiysem geçmiş zamanda kaldılar. sen de en nadide parçası oldun geçmişin.. şuan benimle olanlar işte asıl değeri hak edenlerdir.. hem zaten diğer türlü ancak mutsuzca devam ederdik birbirimizi üzmeye.. senle ilgili olumsuz hiçbir duygu yok içimde inan. işimi zorlaştıran da bu ya zaten.. ben ne kadar istemesem de artık hala hayatımın bi'yerlerinde olman omzuma istemediğim kadar yorucu bir yük oluyor bu yüzden. bu da seni mutlu ediyodur belki de. ama biliyo musun umrumda değil.

* bir aşkı gömmek:

her geçen gün üzerine bir avuç toprak atmak, diri diri can vermesini izlemek.. hem cenazenin sahibi, hem de ölünün kendisi olmak bu. gömdüğünde, tıpkı bir bedenin toprağın altındaki acziyeti kadar zavallıca can verecektir acılar içinde, zamanın kollarında.. hem üzerine toprak atıp hem de yasını tutması hayli zor. fakat neticede yapman gerekiyor bunu. "seni hayatta bırakmam!" vaatleriyle donatılmış her aşkın bittiği o yerde, söylenen o sözün * tam da "hayatta" kalmaması gereken tarafını öldürmüş oluyorsun böylece, hem sözünde de durmuş oluyorsun.. hehe (: ve "her şey bittikten sonra ise..." gibi bir cümle de yok aslında. inanmak istediğin ölçüde "bitiyor her şey". mesele de bu ya zaten. ama bu senin "aşk"ı nasıl tanımladığına da bağlı. (bkz: aşk/@maydonez)

yalnız, unutmak istemiyorsan dahi zamanın senin o tanımının karşısında öyle sağlam, öyle zıt bir duruşu vardır ki.. sen ne dersen de, o yine bir yolunu bulup geçmiş zamana emanet ediyor o toz konduramadığın aşkını. basite indirgiyor ve fark etmeni sağlıyor. sonunda gün geliyor daha iyi hissettiriyor. hayatını customize ettiğin o kişinin ayarlarından çıkıp kendi default ayarlarına dönüyosun eninde sonunda. yani özetle abicim; hiçbir şey yapamıyosan bile, zamana bırak gitsin.

basit bir alışkanlığından yoksun olduğunda bile nasıl çıldırır insan, düşün ki bu her noktasıydı hayatının yaşarken. ilgilenmediğinde yaramazlık yapan, koltukları tırmalayan kedi gibi veya sevmesen de nakaratını mırıldandığın o saçma şarkı gibi tırmalar her yerini aklının, içten içe.. kesip atmak istedikçe içine düşmen gibi, çaresiz bi durum. hareket ettikçe daha da battığın bir bataklık.. işte tam da onu gömdüğün o mezardır aslında batmakta olduğun bataklık..
görünürde kötü olsa da iyi bir şeydir.

bakınız bana, sevgilim yok. kimseye yabancılaşamıyorum...
marxism'in sosyal yaşama uyarlandığında, kadın-erkek ilişkilerini değerlendirdiği kuram.

(bkz: alienation)
-aşkım nbr
+yeah fine. you ?
-what
+ne diyon amk
-hurşit iyi misin
+fuck beybi

(bkz: götünden anlamak)
bir süre önce görünce heyecanlandığınız, sürekli beraber olmak istediğiniz sevdiceğinize karşı bir anda yabancılık hissetmektir. artık onu görmek bile istemezsiniz, beraber olduğunuz günler ölüm gibi gelir. o da hisseder bunu, ama belli etmez. bir şeylerin ters gittiğinin farkındadır; ancak sormaya korkar. çünkü sorarsa gerçekle karşılaşacağını bilir, çaresizce kendini kandırır.

yabancılaşmak için ele avuca gelir bir nedenin olması da gerekmez üstelik. aşkın bitmesi, heyecanın bitmesi kafidir. bu ,bencillik göstergesi mi bilinmez; ama insan duygularına hakim olamadığı gibi duygusuzluklarına da hakim olamıyor bazen. bu yüzden elinde olmadan sevdiği gibi şimdi de elinde olmadan sevemiyor. sevmeye çalıştıkça daha da zor geliyor onunla olmak. sonuç ise hüzünlü bir bitiş, tükeniş..
sevgiliye yabancılaşmak yerine sevgiliyle her şeye yabancılaştığımız günlere..
iki tarafında isteklere karşılık verememesi sonucunda meydana gelen uzaklaşma.
ne istediğini bilmeyen sevgilinin deyimi.

ahh bebeyim artık iki yabancı gibiyiz. seni tanıyamıyorum. e ayrılma vaktimiz geldi sanırsam...

sözleriyle noktalanacağına şüphe yoktur.
çıktığı kızın bıyıkları erkeğinkinden uzun olması.
ne özlem, ne yitirilen alışkanlıklar, ne yoksunluk, ne de onun teni...
bir ayrılığın en acıtan tarafı, herşeyim dediğin insana yabancılaşmaktır.