bugün

sanırım insanlar parmak izleri gibi benzersiz kendine has, orjinal bir kokuya sahiptir. her insan bir kokudur. iyi veya kötü. anlamlı veya anlamsız. iç bulandıran veya neşe getiren.

insan dediğimiz varlığın tam merkezinde koku vardır diye düşünüyorum. mesala annemizin kokukusu, babamızın kokusu (ömrü hayatımda unutamadığım ne zaman dara düşsem en kötü ihtimalle düşlerimde kendimi attığım bir marina gibidir babamın kokusu) bu iki figürün dışında sonradan çok sonradan hayatımıza eklemlenen çok önemli bir koku daha tezahür eder ki, anne ve baba figürünün yanında ayrı bir derinlikle gelir. hergün hızla tükettiğimiz sevgili kavramının miheng taşı belkide kokusudur. zaten bir insan sevgilinin ellerinden, gözlerinden, saçlarından geçebilir ve hatta ruhundan bile kopabilir böyle bir durumda bile bir şeyler devam edem ama bir insanın kokusundan vazgeçmek katlanamamak o insan ve çevresinde dolanan anlamları mezara gömüp ardından hızla uzaklaşması anlamına gelir. hülasa koku bir insanın (sevgili) ta kendisidir. bunun dışında elbette kokukusu için insanları (arkadaş, müşteri, doktor, öğretmen vs.) terk etmeyiz. ağır bir kokuları varsa en fazla uzaklaşırız ya da uyarırız vs.

neyse efendim, yıllar var nice kokuları tüketmişim. kaç insan kokusunu sarıp sarmalıyıp düşlere daldığımı bilemem. her insan kokusuyla var oldu ve öylece geçip gitti. kimi kokuları duvarlara, yastıklara, kitaplara hapsetmeyi becerdim kimisini aynı gecenin sabahında ansızın yitirdim. ansızın yitirdiktelirimin peşinden çokça koştum, eski fırınları, değirmenleri, su kanallarını, kahvanaleri, durakları, fabrikaları yol boylarına dizili asırlık çınarların dalları, yaprakları vs. vs. vs. yok yitirdim ansızın yitirdim..kaybolup gittiler. hoşçakal bile demeden. bir de yitiremediklerim var, yitiremediklerimiz. ensemizde nefeslenen bir cehhennem yaratığı gibi her an peşimizde, soframızdaki çorbada, yeni güzel aydınlık taze günlerimizin tam ortasında, tuttuğumuz elin hayat yollarında, her yerde ama her yerde. peşimizi bırakmayan ve genelde hayatımızı alt üst edip temeline dinamitler döşeyen bu koku genelde hayatımız sarsan o malum sevgiliye aittir. hiç kimse onun gibi kokamaz çünkü yarım kalmış bir şarkı gibidir dilimizde. güzel düşlerin parçalanmış şeklidir belleğimizdeki yeri. kokusunu henüz doyulmamıştır. işte ya da kurtarıcımızdır. çünkü severiz böyle şeyleri. biri varken ulaşılamamış ya da tükelmemiş birine ihtiyaç duymak...

sevgilinin bir başkası kokması kadar korkunç bir şey daha yoktur. bir insanın bir başkası kokmasıdır bu hadise. o insanın kendine has kokusunu bile bir başkasına benzetmektir. bir başka anlam yüklemektir. belkie o sevgilinin de bir başkasında kalmasıdır. bir başkasıdır koku, bakış, dokunuş, his. her şey bir başkasına aittir. işte böyle bir durumla karşı karşıya kalırsanız biliniz ki iki kırık, yaralı ve anlamsız beden yan yanadır beyhude. acılarınıza sarılıp kokusuz, duyarsız, hissiz bir şekilde kendi iç dünyanıza bir yolculuk yapın. ağlayın.
önceleri çiçek kokan sevgili nedense sonraları bok kokardır.
arkadaşının evinde kalıp, parfümünü evde unutup, arkadaşının parfümünü sıkmıştır. *
sevgilinin pek duş almadığını gösterir.*
neyse siz bana bakmayın, sanırım bugün fazla gerçekçiyim.
Yaz zamanlarında bir başka kokuyor tabii. Tavsiyem öğle vakitlerinde daha az buluşun.