bugün

KEÇiYOLU

Dirilmeyi bilenler, daha sık ölürler
Yineleyip yenilip yenileniyorum
Yeni baştan denemek için

Boynunuzu bir sözcüşün ilmeğine
Geçirdiniz mi hiç siz
Ya da telefon en keskin yerinden
Saplandı mı göğsünüze
Alnıza çakılan
Tek vuruşluk bir do notasıyla
Yere yığıldınız mı
Yüzüğünüzde taşıdığınız mektup
Hiç beklemediğiniz anlarda
Karıştı mı bardağınıza

Yere bıraktım bedenimi
Şiirin ilk mısrasından

Sahi ölüm nedir
Hiç ölmedinizse
Yaşamı nasıl bilirdiniz?
BOĞAZ'DA KALAN

Her sabah
Üsküdar'ın en hızlı koşan kadını
Yedi vapurunu saçından yakalarım
Parmaklarıma takılı kalan tellere
Birer dize bağlar
Martılara atarım
Kızkulesi kocaman gülümser
Sigaramı yakar,
Yakama deniz takarım
Yakalarını çekiştirir istanbul
Boğazına takılırım

Martılarda sabah sevinci
Vapurda efkarlı bir çığlık
Bir ben duyarım
Galata kulesi'nin rüzgara karışan sesini
"seni dokunamadığım kıyılar
kadar seviyorum"
Gün boyu cebimde taşır
Akşam vapurundan kızkulesine
Fısıldarım
Bu içli itirafı
Eski bir şarap tadı dilimde
Evimin ve
Gecenin yolunu tutarım.
DERiN MAVi

Sezinizin kapısını açık tutun
Sözcükler yollara düşmüş
Bu gece
Bütün yokuşlarım size iniyor
Martı havalandırıyor soluğunuz
Kendimi çıkarıp kendimden
Kalanı fırlatıyorum martılara
Sizin yıldızınız güneş bu gece
Isıtıp yapıştırıyorsunuz parçalarımı
Ne kadar da usta elleriniz
Elleriniz ve martılar
Gece daha beyaz
Sesiniz koyu mavi
Denizi çekmişsiniz üstünüze
Kıyınıza dokunmamak için
Dümen kırıyorum
Yolumu kesiyor
Fal zaiyatı bir papatya
Demek hala birileri için
iki ihtimal var... ne güzel...
Islanmaktan değil martıların ölümü
Deniz azalıyor...

Dümene dolanan saçlarım olmasa
Tutup ufkun ipliğinden
Yıldız çekeceğim sesinize
Siz çıkıp geliyorsunuz ya
Bir sarmaşıktan kayarak
Dibinize döktüğünüz sözcükleri
Eteğime topluyorum
Sabaha ne kalır bizden
DÜŞÜKıRıK


Her aşkta kendimi yineliyorum
Ussuz başsız bir yürek
Bu benimki
Aşkın çiçeğini ne zaman taksam yakama
Öyle hızlı koşar oluyorum ki
Bana koşan durup bekliyor
Susuyor telefonlar
Postacı uğramıyor
Aşkın gemisine aldığım davette
Hep ben tayfa oluyorum
Üstelik her fırtınada
Yüreği yeni baştan ıslanan
Acemi esmer tenli bir tayfa
Açınca ben yelkenlerimi
Pembeye boyanıyor bütün sular
Telaşa karışıyor sabır sızlanıyorum
Ellerim gül kokar oluyor
Hep yeni baştan keşfediyorum
Yapraklarından dağılıp
Dikenlerinde pıhtılaşan kırmızısını gülün
Oysa ben
Her aşkta kendimi yineliyorum
Bu yüzden
Eskitemiyorum hiçbir duyguyu
Düş kırıklığı kadar....
GÜL YARASı
Avuçlarında kaybolan ellerimle
Sana uzanıyorum
Tutup yeşertmek için seni
Sözcüklerimiz birer yarasa
Gün ışığında uçamıyor
Yakana asılı bir utanç olmuş
Göğsüne takılan saçlarım
Ellerim o kadar az
Kollarım o kadar kısa ki
Eksiklikler getiriyorum sana
Düşle yamanmış sevda
Gece aynalara düşünce
Karışıyor saçlarım
Bir ben bir deniz tutuyor seni
Konuştuğun uçurumlarda
Yankılanan ismimin isim anası kim
Gözlerimi al
Defter aralarında kurut şimdi

Benim sustuğum sözcükler
Düşlerinden mektup olur çıkar mı...

Kendini kanatmadan
Alabilir misin gülü avucuna...
HESAPLAŞMA

Yaşamın düşlerimin örtemediği yerleri
Üşüyor bu gece
Kumarda da aşkta da kazanmış
Hilebaz gülümsüyor penceremden
Cebinde kullanımdan kalkmış
Parlak demir yirmili yaşlarım
Açık eksiltmeyle satışa çıkarılıyor
Anı saydığım ne varsa
Hüzün kolleksiyoncusu bu şehir
Eteklerinin süpürdüğü yerden
ismim siliniyor
Biletsizim bütün yolculuklara
Yine de sen git ben yetişirim...
Kalbimi kırdım az önce
Anneme söyleme sakın
Mağlubum... hakem kararıyla
Çekiliyorum fotoğrafınızdan
Üzerinize döktüğüm sözcükleri
Boşuna silmeyin
Sizin teninizde leke bırakmaz
Çevreye verdiğim rahasızlıktan ötürü
Affetmeyin asla beni
Bütün borçlarımı yoksayın
Hesabı mısralarımla denkleştirdim
Yüksek rakımlı bir acıya tırmanan
Kırmızısı kumarda kaybedilmiş
ihanetim bu gece
Önsözümde böyle yazıyor...
Benden kalanı da götürüyorum
Gittiğim yere...
iKi ODA BiR iSTANBUL

Evim iki oda bir istanbul
Üç cephesinden seni görür
Biri düşlere bakar
Ben hep düşlere çıkardım
Asılı ip merdivenlerden
Kanatlarım yoktu henüz çocuktum
O merdivenlerde düştüm
Kırlangıçlar büyüttü beni
Köşe kapmaca oynadım
Misafir gittiğim her masalda
Ebesi olduğum oyunlarda
Kanatlarım çıktı
Uçmayı öğrendim
Çatılarda şarkı söylemek için

Evim iki oda bir istanbul
Bir kapısı sana açılır
Bir kapısı sokağa

Benim sokaklarım hep çıkmazdı
Birgün öğrendim caddeleri
Caddelerde yürümeyi
Koşmayı da bilmez, kaçmak sanırdım
Güneş beni kovalarken anladım
Koşarak geceye varıldığını

Sabırsız bir saatte
Büyüyünce adımlarım
Gitmeleri öğrendim
Başka gecelerde konuşmak için

Evim iki oda bir istanbul
Dar gelir bana
içinden ırmak geçmeyen ev
SAVAŞ(K)

Yüzüne çizili hüznü
Siper alıyor yüreğin
Gülümseyişini buruşturup yere atıyorsun
Kendini sobelediğin aynalardan
Aşk bir savaştı
Hatıra defterlerinden geçerken öğrendik
Ağzından dökülen gül hafifliğinde kurşunlar
Bedenime isabet ettiğinde anımsıyorum
Büyük patlamalardan gelmiş annem
Yaralı doğmuşum
Suya düşen tüm resimler kırılıyor
Bulanıyor gözlerim gözlerine karışınca
Ellerimi sakınarak
Yüzündeki resmi değiştiriyorum
Genzimde toz ve duman
Hüznünü devirip
Yüreğinle seviştiğim gecelerden
Derin kazılmış siperlerde uyanıyorum.

Kan kaybediyorum sevgilim
Çok uzağa gidemem.
ŞEHiR MASALı

Az düşledik uz düşledik
Mısra mısra düş düşledik..
Zamanın gövdesinden utanıp
Terkettiği bir şehre vardık

Öyle mavi baktı ki şehir
Denizler giremedi masala
Oysa susumaların ormanı
Denize bakıyordu...
Biz bu şehri
Bir başka masaldan tanıyorduk
Masallarımız büyürken
Biz çocuk kalmıştık
Şiirinden kanat çalıp şehrin
Perilerle yarıştık
"periler aşka uçar"
Biz duymadık
Şehir bizsiz
Biz şehirsiz olamayız sandık
Üstünü örttük geceleri
Sabahları saçlarını taradık
Dinlendiğimiz bahçelerde
Gül kıskandı, bülbül kıskandı
Bulut çoğalttı öpüşlerimiz
Söz çıkmazında sırılsıklam kaldık
Kırlangıçlar uçtu maviliklerden
Biz büyüdük yağmur yiyerek
Ürktü şehir sonra
Üstünü örten gölgemizden
Sokulup dağlara yer açtı
Ufaldı eteklerini toplayıp,
Ufaldı... Nohut kadar kaldı
En mavi kırlangıç
Nohutu aldı gagasıyla
Uçtu... Uçtu...

Kırlangıç erdi muradına
Sen, ben, şehir
Ayrı kerevetlerde uyandık
Masalın sonuna

Bir masal diğerine
Bir kırlangıç uçumudur...
U(M/N)UT



Düşe kaçınca yıldızı gecenin
Ardısıra uçmaya yelteniyorum
Kanat sandığım kollarımla
Zaman gelip geçiyor da
Bir ben kalıyorum olduğum yerde
Ayaklarımı tırmalıyor yürüdüğüm sokak
Usulca içine çekiyor gövdemi
Sol yanımda büyüttüğüm uçurum
Asitten bir örtüye dönüşüyor taşıdığım ten
Ellerim boğazımda uyanıyorum geceleri
Ölüm sürgüsüz tek kapı
Bu yüzden tutsağıyım kendimin
Zaman da devrilebilse
Sayıkladığım cümleler gibi
Gözümden düşen her ne varsa
Kalbimde birikiyor
Takvimleri yutuyorum avuç avuç
Dinsin ağrım
Sabaha kalmadan
Koyulanan acıyı akıtıp içimden
Dibe vuran telvede fala bakıyorum

Nedir unutmak; üç vakte kalmadan..
Umut nedir; yeşil mi desem mor mu desem..
Kulbu kırık fincandır şimdi kalbim
Vakitsiz kapanan

Dayayıp kanayan avuçlarımı bir çingenenin dizlerine
Yalvarıyorum;
Bana unut dediklerimi anlat...
VESiKALı ZAMANLAR



Güneş türbünlere yerleşirken
Sahte bir heyecanla
Yastığa yakın hakem düdüğünde
Başlıyor gün...
Uyku yüzden telaşla yıkanıyor
Çerçeveleyip bakışlarını
Yüzüne asıyor vesikalık aynalarda
Teninin tarihini değiştiriyor elleriyle
Daracık kazaklara sıkıştırıyor
Nefesini tutup içine çektiği yüreğini
Daha büyük adımlar için
Bacaklarını uzatıyor bir ökçe boyu
Çantasına sıkıştırıyor
Boy aynasına sığmayan parçalarını
Her uzuvda çakılı kalıyor
Bir küçük ayrıntı
Sarsınıtı halinde tutunmak için
Kapıya kilidin vurulduğu yerde
Vedadan hiç sözedilmemeli
Acı da çürüyor gün ışığında
incelikler geceye erteleniyor
Gündüzler vesikalı
Kalın çizgilerle geçiyor üzerinden
Satılmış saatler
Hergün aynı kirlenmişlik
Ve aynı yabancı ile samimi
Gizlenip akşamın anlındaki aka
Işıklarını yakmaya gidiyor
Kendine soyunuyor
Aynalardan uzak ezbere
Kucağına oturuyor
Satın aldığı saatlerin
Hiç uyanmamaya uyuyor her gece `
YAĞMURUN KALANı

Suyun o en saf haliyle
Uzatmış bulutlar dudaklarını
Caddeleri öpüyor
Uzun veda buselerinin
Anlaşmış anısı düşüyor usuma
Omzumdan kayıp gidiyor
Bildiğimi sandığım sözcükler
Camda yüzümü yüzüme vuruyorum
Kendimle aramdan su sızıyor

Parmak izleriniz kalmışsa
Caddelerde sokaklarda
Şehrin dişleri etinizde geziniyor demektir
Ve en zayıf yerinizse yağmur
Gökkuşağı kadar
Unutmakla aranızdaki mesafe
Kalan benim. Giden de...

Pencerelerden caddelere sızan
Kızıllıkla yeniden canlanır şehir
Bilenir dişleri gün ışığıyla

Gözlerimde gezinir yağmurun kalanı
Vedasız terkederim kendimi.