bugün

bugün işten dönüyorum. trafik arapsaçı gibi. arapsaçı da nasıl bişey acaba ya. pis oldukları için sanırım saçları karışık. neyse. bak gördünüz mü işte concerta içmeyince böyle oluyorum. neyse konuya geleyim.

işten dönerken hep düşüncelere dalarım. işte başıma gelenleri, eski sevgililerimi, geçmişteki hatalarımı falan düşünüyorum. bazen de şöyle olsa nasıl olurdu, böyle desem nasıl olurdu gibi alternatif hayatları.. kendimi irdeliyorum. hiç sevmediğim pis bir özelliğimdir. kendimi çok irdelerim. şöyle kötüyüm böyle iyiyim gibi fikirler dolaşır kafamda hep. başkasının eleştirmesine gerek kalmaz bile.

yine böyle keşmekeş bi anda, sağdan zank diye bi taksi önüme kırdı. adeta düşüncelerimin ortasına bir balta indi. accayip kafam attı. tam arabadan inicektim kavga etmeye, gözüm taksinin arkasındaki bir yazıya ilişti.

"sen sus zaman konuşsun".

oturdum kaldım öyle mal gibi. bu laf öyle göründüğü gibi beylik bi laf değil arkadaşlar. bu laf çok derin bir laf.

der ki bu laf "sözlerin değeri yok, zaman içinde hareketlerin seni anlatır"..

der ki bu laf "bu kadar daraltma kendini , bişeyleri zamana bırak"

der ki, "zamanı yenmenin bir yolu yok bırak kuralları o koysun".

vay anasını dedim. vay ki ne vay. o taksiyi hangi ilahi güç önüme çıkardı bilmiyorum ama, tam da duymaya görmeye ihtiyacım olduğu bir zamanda çıkardı. dövmeyi düşündüğüm adama içimden teşekkür ettim.

mesaj alındı.