bugün

Ona Gazze sınırının hemen ötesindeki Mısır'ın El Ariş kentinde bir hastanede rastladığımızda, balon gibi şişirilmiş plastik bir eldivenle oynuyordu.

Doktorlar plastik ameliyat eldivenini şişirmiş, az sonra koluna sokacakları serum iğnesinin acısını hafifletsin diye eline vermişlerdi.

Samar yakın mesafeden açılan ateşle sırtından vurulmuş. Kurşun omuriliğini zedelemiş; yeniden yürüyebilmesi çok zayıf bir olasılık.

Başucunda bekleyen amcası Hasan bize, mahallelerini bombalayan israilli askerlerin emriyle evlerinden nasıl çıktıklarını anlatıyor.

Yaklaşık 30 kişinin sığındığı evin önüne bir tank park edilmiş.

Önden kadınlar ve çocuklar çıkmış: Anne, babaanne ve üç küçük kız. Ellerinde beyaz bayraklar varmış.

Hasan'a göre tam bu sırada tanktan çıkan bir asker, korkudan tir tir titreyen bu küçük gruba ateş açmış.

Samar'ın yedi ve iki yaşındaki kız kardeşleri ölmüş. Babaanne kolundan ve böğründen vurulmuş ama hayatta kalmış...

Gazze'de yaşananların en kaygıyla izlenen yanlarından biri de hayatını kaybeden çocuklar. 400'den fazla çocuk öldürüldü Gazze'de.

Çoğunun bedenlerinde, israil ordusunun Gazze'nin yoğun nüfuslu sivil semtlerinde Hamas militanlarıyla çatıştığı günlerden kalma, şarapnel ve patlama izleri vardı.

Ancak el Ariş hastanesinin Cerrahi Bölümü Başkanı Doktor Ahmed Yahya'ya göre aldıkları tomografiler, çocuk kurbanlardan bazılarının yakın mesafeden vurularak öldürüldüğünü ortaya koyuyor.

Samar'ın amcası da yeğenini vuran askerin yalnızca 15 metre ötede olduğunu söylüyor. "Çocuklara ateş ettiklerini nasıl görmezler?" diye de soruyor.

Sonunda Gazze'ye girmemize izin çıktığında, araştırmamızı sürdürüyoruz.

Elinizde adres bile olsa, bombalarla yerle bir edilmiş, bütün kerteriz noktaları yok edilmiş, yerlilerinin bile artık yolunu bulamadığı bir semtte bir ev bulmak kolay değil.

Ama sonunda Samar'ın ailesini tanıyan bir adam buluyoruz. Bizi onların evine götürüyor - daha doğrusu, evin kalıntılarına.

Dört katlı ev, kapanan bir akordeon gibi yere yapışmış.

Halid Abid Rabbu, Gazze'de üç hafta süren israil operasyonun tüm acısını yüzünde taşıyor.


Halid Abid Rabbu evinin enkazında dolaşıyor

Elinde, bir zamanlar Samar'ın yedi yaşındaki kızkardeşine ait olan bir oyuncak ayı var. Kızını ikiye bölen ateş, oyuncak ayının kafasını da koparmış.

O gece olanları, kardeşininki ile hemen hemen aynı ifadelerle anlatıyor. Arada ufak tefek farklılıklar olsa da, o da kızlarının soğukkanlılıkla öldürüldüğüne inanıyor.

"Tanka dayanmış cips yiyen askerler vardı," diyor, "Ama sonra aralarından biri aşağı atladı ve M16 tüfeğiyle eve doğru yürümeye başladı."

Büyük kızının, morgda çekilmiş kefen içindeki bir fotoğrafını gösteriyor.

"Benim ailem israil'e ne yaptı" diye ağlıyor, "Samar bu acıları hak etmek için ne yaptı?"

Ailenin iddialarını israil hükümetine iletiyoruz. Teker teker olaylar hakkında yorumda bulunamayacaklarını söylüyorlar.

israilli sözcü, sivil kayıpları en aza indirgemek için ellerinden geleni yaptıklarını ancak sivil halkı sık sık kalkan olarak kullanan bir terör örgütü ile savaşmakta olduklarını belirtiyor.

israilliler sivillerin öldüğü pek çok olayda, askerlerinin üzerlerine açılan ateşe karşılık verdiklerini kanıtlayabileceklerini söylüyorlar.

Ailenin yaşadığı izbat Abid Rabbu semtinin de geçmişte militanlar tarafından kullanıldığı biliniyor.

Ancak Halid, Hamas üyesi olmadığında ısrarlı. Filistin Özerk Yönetimi'nde çalıştığını ve Hamas'ın siyasi rakibi el Fetih'e üye olduğunu söylüyor.

"Burada savaşçı yoktu" diye ekliyor. Bir yandan da yerden, israil askerlerinin bırakmış olabileceği, üzeri ibranice yazılı cips paketlerini topluyor.

"Üzerlerine ateş açılan askerler cips yer mi hiç?"

Cebeliye'de, Abid Rabbu'ların yaşadığı en az 2,5 kilometrekarelik bir alanda hiçbir ev ayakta kalmamış. Hiçbir cami, hiçbir fabrika, hiçbir meyve bahçesi...

Tüm semt, yerle bir.

Cebeliye sokaklarında savaşçılar saklanıyor olabilir. Buradan israil'e füze atılıyor olabilirler. Ama burada yaşayanlar için, olanlar, keyfi bir yıkımdan başka birşey değil.

Dünyaya düşen ise israil'in eylemlerinin savaş kuralları gereğince haklı gösterilip gösterilemeyeceğine karar vermek.

http://www.bbc.co.uk/turk...01/090123_fooc_gaza.shtml
vızır vızır uçuşarak göğünü esir alan mermilere artık korkmadan bakabilecek kadar cesur; kendisine silah doğrultan asker abilerine gülümseyecek kadar asil; savaşın o ürkütücü sessizliğinde kendisine barış dolu bir dünya yaratarak annesini, babasını ve kardeşlerini koruyabileceğini düşünecek kadar masum; babasının savaş bitince bisiklet alma sözünü tutacağına inanacak kadar saf; annesinin yemek yapamamasının sebebinin savaş kıtlığı olduğunu söylediğinde anlayabilecek kadar anlayışlı; yarın öleceğini aklına getiremeyecek kadar yaşam dolu çocuk...
Mutsuzum. Ben o her yerde dönen turuncu bir sandalyede oturan, yüzü kanlı çocuğu gördüğümden beri mutsuzum. Videosunu izledim ve izlediğimden beri hüngür hüngür ağlıyorum. Kendimi tutamiyorum, tutmakta istemiyorum. Bu hayatin neresi zor demişti özel mesaj atan bi yazar, iste busu zor. O çocuk savaşın ortasında kalmis sen sadece burada ondan çok çok uzaklarda, rahat yatagin ve güvenli evinde sadece ona aglayabiliyorsun.

Videoyu kaç kere izledim bilmiyorum ama gözüne dolan bir seyi avucuyla silmek isterken onun kan olduğunu farkedisi, kafasının kanadığını farkedişi yemin ediyorum beni bitiriyor. Onun yaşlarında bi yeğenim var ve onun için her şeyi yapacak derece de seviyorum onu ve bu minigi de onun yerine koydum bi an. iste o an kabustu. O kadar küçük bi çocuğun o anlari yasamasi kadar kabus.

Hic unutamayacağım, asla aklimdan silinmeyecek bi bebek o. Belki hic bi zaman yasiyor mu bilemeyecegim, büyüyecek mi? O anları unutabilecek mi? istediği bir çikolataya sahip olabilecek mi? Minik elleri kendi çocuğunu sevebilecek mi? Asla bilemeyecegim ama unutamayacagim da.

Beni benden aldin be çocuk. Umarim her şeye inat yasarsin.
Koskoca bir savaşın ortasında komutansız kalmak gibidir, babasız kalmak.