bugün

bismillah' diye uyandı. anlında boncuk boncuk olmuş ter damlaları, şakağından süzülüyordu. 'mazallah' dedi iç çekti. sonra deminden beri dini kelimeler kullandığının farkına varıp dehşetle ürperdi. 'paşam affet beni' diye yakardı, o yüce ruha. demin gördüğü rüyanın etkisi elini kolunu bağlamıştı. göğsüne oturan o karabasandan binbir zorlukla kurtuldu. bir bardak su içti. tam çok şükür deyip rabbine hamedecekti ki, kendine geldi. oturup düşünmeye başladı.

tanrım buda neydi, bıyıklı, merhametli bir buruna sahip, anlamlı bakan bir adam görmüştü rüyasında. tüm erojen bölgelerinin alev alev yandığını hissetti. o yumuşak eller tarafından sevgi ve istençle okşanması, boynunda gezen tutkulu dudaklar, tanrım bana neler oluyor diye başını ellerinin içine alıp ağlamaya başladı. ailesinin, ülküsünün, çağdaşlığın ve laikliğin düşmanı bellediği bu adamın rüyasında ne işi vardı. nasıl dokunmaya cürret etmişti, kemalist vücuduna. kirlendiğini, ruhunun ülküsüne ihanet ettiğini hissediyordu. yıllardır ona ve insanlarına olan nefreti, aşağılamaları ters mi tepmişti? bu nefretin altında esrik bir tutku mu vardı? kendini herşeyini kaybetmiş, sıfıra inmiş, ağırlıksız hissediyırdu. bu muhteşem rahatsızlık, enteresan bir şekilde erotik geliyordu 22 yaşındaki oldukça kemalist kıza. aklından geçenlerin sorumlusu olmadığını düşündü. bu yüzden kendine işkence edemezdi. bu durumdan kurtulmak için hemen yatağının başındaki kutsalına uzandı. nutuk'u aldı eline. sayfalarına boğuldu, hüngür ağlıyor, paşasına ihanet ettiğini düşünüyordu. tıpkı bir günah çıkarmada olan pişman bir katil gibi. ağladıkça okudu, okudukça ağladı. içini döküp rahatladıktan sonra kutsalını öpip alnına koydu. artık rahatça uyuyabilirdi. tek isteği o çekici erkeğin bir daha rüyasına girmemesiydi.

tanım: nefretin ve öfkenin aslının karşıda ki nefret odağının gücüne olan karşı konulmaz çekimin yansıması olduğunun ispatı.

ulu ilçekis bu konuyu şöyle özetler:

nefret ve öfke; sehvet ve tutkunun ayrılmaz parçalarıdır.

ne güzel demiş üstat.