bugün

rönesans sonrası müzik ve müzikoterapi:

Sanatta realizmin hakim olduğu Rönesans döneminde, yalnız çalgılar için bestelenen insan sesinden arınmış müzik biçimleri öne çıkmıştır. Dünya edebiyat tarihini tetkik edecek olursak, müziğin insan ruhu üzerine etkilerine ilişkin örnekler görürüz. Protestanlığın kurucusu olan Martin Luther (1483-1544) iyi bir müzisyendi. Yazdığı bir yazıda, müziği tanrının bir hediyesi olarak kabul ederdi. Finlilerin yarı insan yarı ilah olarak kabul edilen Voinamonien adlı kahramanları, savaşta ağır bir biçimde yaralandığında, eski bir iskandinav sarkısı ile tedavi olmuştur. Bir ingiliz hekimi Filip Lebon, saç dökülmesinin operasyon ve müzikle tedavi edilebileceğini ileri sürmüştür. Yapılan operasyon sırasında, anestezi altındaki hastaya müzik dinletilmekte, böylelikle de baştaki kan dolaşımı hızlandırılmaktaydı. Dr. Lebon, çalışmalarım ingiltere'de büyük bir anfide yüzlerce uzman hekim önünde gerçekleştirmiştir. 1561-1626 yılları arasında yaşayan ingiliz filozof ve devlet adamı Francis Bacon'ın ölümünden sonra sekreteri tarafından yayınlanan "Syiva Syivarum" adlı eserinde, her gün müzik dinlemekle ruhunun canlandığını ve beslendiğini belirterek "müzik ruhun gıdasıdır" demektedir.

Müziğin, insan ruhu üzerindeki etkisini en güzel belirten, yazdığı 37 eserde 1041 insan tipi yaratan, büyük ingiliz şairi Shakespear'dir. 1595'de yazdığı II. Richard adlı trajedisinde, kralın ağzından " Delileri iyi etmesine rağmen, beni çılgına çeviren, delirten bu müziği susturun" diyerek, müziğin ruh hastalıkları üzerindeki etkisine değinmiştir..

Tedaviyi sağlayan sihirli kuvvet yalnızca çalınan musiki parçalarına bağlı değildir. Bazen de musiki aletlerinin yapıldığı maddelere göre etkili bir duruma gelirdi. Della Porta adlı bir hekim, bu konuya kesinlikle inanıyor ve görüşlerini 1586 yılında yazılan 4. Kitabında tanımlıyordu. Della Porta "........ eğer hastalık için o hastalığa karşı kullanılan ilacın ağacından bir müzik aleti imal edilirse, iyi olmaz hiç bir hastalığın kalmayacağını......." büyük bir ciddiyetle savunmuştur. 1634'de ingiliz yazarı Henry Peacham tarafından yazılan "Compleat Centlemen" adlı yapıtında "müziğin hayatı uzattığı, sıkıntı ve melankoliye iyi geldiği"ne ilişkin bölümlere rastlanır.

Kanın durdurulmasında söz eden alanlar yalnızca mitoloji değildir. W.B. Hanford adlı bir Rus subayının anlattıklarına göre II. Dünya Savaşı sırasında derin kılıç yaralarının neden olduğu kanamaları şarkılar hemen durdururmuş. Kuzey Harbi sırasında (1655-1660) Danimarka Savaşları'nda anılarını yazan Polonya'lı Jean Passek'in günlüğünde yazılanlara göre, Voyvoda ağır bir şekilde yaralanır. Hekimler bir süre hastanın musiki ile tedavi edilmesine karar verirler. Yandaki odada flüt, santur ve yaylı sazlarla musiki sağlandığında Voyvoda sağlığına kavuşur.

R. Brockleslay, Londra 1749 baskılı eserinde hastalık seyrinin eski ve modern müziğe göre gösterdiği tepkiyi ele alır. E. R. Clay ise "The Alternative : A study in Psychology" (Londra 1882) adlı eserinde, müziğin elemanlarından armoni, ritm, melodi v.b. unsurların birer terapi faktörü olduğu, bunun hastaya yeni bir güç, yeni bir enerji ve gözle görülür bir iyileşme olduğunu ifade etmiştir. Daha sonraları müzikoterapi çocuklar ve büyükler için okul ve hastanelerde uygulanmış ve çocuk hastalarda büyük bir başarı sağlanmıştır.

ingiltere'de La Gilda De Saint Cecile (insanlığa Hizmet Cemiyeti) bir çok hastalar üzerinde musikinin beden ve ruha sakinlik veren etkisini incelemeyi, doktorların gece ve gündüz emrini uygulamaya hazır müzisyen, hastabakıcılar yetiştirmeyi planlamıştır. Ayrıca, Londra'nın merkezi bir yerinde " müzik yardımı postası " oluşturup, her büyük hastanenin belli başlı koğuşlarına müziğin telefon yoluyla ulaştırılmasınI sağlamıştı. Müzik işitme sinirlerini uyarır, ağırlaşmış ruhu dinlendirir. Bununla ilgili olarak Jacques Bonet (1688) der ki: "Üç müzisyenden oluşan bir konser melankoliye yakalanmış olan Prens Dourange'ın rahatlatıcı şurubu idi."

Müzikle tedaviyi kliniğe sokmak isteyenlerden biri de tanınmış nörolog Philippe Pinel'dir. 1792'de Fransa' da Pinel'e henüz genç yaşında iken ihtilal komitesi tarafından iki büyük kilise hastanesindeki 50 akıl hastasını güneşe çıkarma ve ayak zincirlerini kırma izni verilmiştir.ilk defa bu cesur girişimi yapan Pinel, daha sonra Bicetre Hastanesi'nde çalışırken de moral tedavisi içine müziğin de sokulmasını teklif etmiştir. Pinel'in öğrencisi Esquirol der ki: "Bugün bazı başarısızlıklara rağmen, akıl hastalarına müzik yapmak ve kendilerine çaldırmak yararsızdır. Sonucunu çıkaramayacağını musiki şifa vermezse eğlendirir ve dolayısıyla sakinleştirir, beden ve ruhumuza sükunet verir. Hastalıklardan iyileşmeye başlama devresine girenlere çok faydalıdır. Dolayısıyla, musikinin kullanılmasından vazgeçilmemelidir."

Quarin, müzik ile iyileşmiş bir sara örneğini söyleyerek der ki: "Bir hasta kadın sara nöbetinin ilk belirtilerini hissettiği sırada müzik işitmiş ve bu sayede nöbetin yalnız ilk belirtilerini hissetmekle kurtulmuştur." Bruckman, "12 yaşında bir genç kız yakalanmış olduğu saraya benzer kramp hastalığından piyano sesleri ile kurtuldu" diyor. 1811'de Doktor De'zassar bir müşahede yayınlamıştır. 24 yaşında bir delikanlı baygınlık ve başım tutamayıp abuk sabuk konuşma ile karışık bir humma nedeniyle yatağa düşmüştü. Yatağın yanında müzik dinlettiler. Nefes daha düzenli ve serbest oldu. Aralıklarla müzik dinlettilen hasta rahatladı.

Dr. Belaqueman Portland Hastanesi'nde yapmış olduğu gözlemlere dayanarak şu sonuca varmıştır:

Müziğin etkisi sesin bir yere çarpıp geri dönmesi nedeniyle kan dolaşımı üzerine etkili olur. 1880'de yapılmış olan deneyler de bu konuya katkı niteliğindedir. Aynı yıl Almanya'da Rus doktor Dogiel tarafından yapılmış bir araştırma sonucuna göre de; insan ve hayvanda müzik, kan dolaşımı üzerine etki eder. Kan basıncı aralıklarla yükselme alçalma yapar.

XIX. yüzyılda müzikle tedavi Briere de Boismont (1860), 1870'de Laurent, 1874'de Chomet ve daha sonra 1913'de Vinchon ve 1943'de de Vander Wall tarafından ileri sürülmüş ve savunulmuştur. Amerika'da müzikle tedavide ilk adımı atan Dr. VViller Van de VValI'dır. ilk defa 1920 senesinde Pensilvannia ve New York eyaletlerinin hastane ve hapishanelerinde, müziğin insan ruhu üzerindeki etkilerim araştırmıştır. WalI'a göre, müziğin insan ruhu üzerinde yatıştırıcı ve stimüle edici etkileri vardır. Daha sonra Licht (1947), Radin (1948), Fery (1951), Zanker Glatt (1956), Murineddu (1954) ve Demianovvski (1958)'nin öncü çalışmaları müzikle tedaviyi bugünkü durumuna getirmiştir.

Licht, müzikle tedaviyi aktif ve pasif olarak iki grupta inceler. Bu yazara göre, müzik hastalarda dikkati artırır, ilgiyi devam ettirir ve davranışa da etki ederek bir rahatlık sağlar. Radin, müziğin ilkel insanlar üzerinde olumlu etkileri olduğunu belirttikten sonra, onun din adamının bir sembolü olması ve hastalığa yol açan kötü ruhları kontrol etmesinden dolayı, tedavide bir değeri olduğunu söyler. Zanker ve Glatt'a göre müzik bilinç dışına etki ederek, refulmanları dışarı çıkarmakta ve böylece bir çeşit katharzis yapmaktadır. Murineddu ve Drake de müziği, dikkati toplayıcı bir stimülan ve behaviora yön verici bir oluşum olarak kabul ederler. Müzik ajite hastalıkları sakinleştirdiği gibi, içine kapanık yaşayan hastaları da uyanık hale getirir. Hastalara müzik dinletmekle, dikkatleri, patolojik fikirlerinden uzaklaştırır. Müzik sayesinde hastanın realite ve çevre ile olan ilgisi artar ve hasta kendisini daha iyi sosyal hissetmeye başlar.

Frey, müziğin hipnotik olarak etki ederek, ajite hastaları rahatlattığını belirtirken, Polonyalı Damianovvski, ruh hastalarında müzik tedavisinin Pavlov'un kondisyonel refleks teorisine uyarak, bir şartlı tedavi olarak kabul eder. Ancak, bütün bu öncü çalışmalara rağmen, müzikle tedavi psikiyatri kliniklerine son 30-35 yılda girebilmiştir. Altshuler 1947'den beri Michigan Devlet Hastanesi'nde müziği tedavi programı içine sokmuştur. Altshuler'i 1948'de Ainlay, 1950'de Mann, 1955'de Blair, 1956'da Gilliland, 1957'de Shervin izlemiştir. Wittkovver ve Alexander Offer, tedavi ettikleri bazı nevroz olgularında müzik dinlemeyi, resim yapmakla birlikte uygulamışlardır. Böylelikle yapılan resimlerde yüksek bir orijinalite ve anlatım gücü olduğunu görmüşler ve bu şekilde yapılan resimlerin grup dışında yapılan basmakalıp resimlerden çok daha farklı olduklarına dikkati çekmişlerdir. Weis, Margolin ve Gutheil, grup psikoterapilerinde müzikten yararlanmışlardır.

Daha sonra Osvvald (1961), Koh ve Hedlund (1969) şizofrenler üzerinde, Diephouse (1964) ve Scott (1970 = çocuk psikiatrisinde), Zonneveldt (1969) nevrozlarda, Neli (1965), Schultz (1969) Ruiz ve Pilon (1969), Ulirich (1969), Koffer (1969), Dickens ve Sharpe (1970) grup psikoterapilerinde müzikle tedaviyi uygulamışlardır.

(kaynak: http://www.webnaturel.com )