bugün

kemalistlerin ve zihniyetinin yıllardır dipçik zoruyla müslümanlara dikte ettirilen masallardır.

serdar kaya ne diyor bakalım :

--------------

“… insanları herşeyin bir Tek Adam’ın eseri olduğuna inandırmak istiyorsanız, Milli Mücadele’nin 19 Mayıs’tan birkaç ay önce başlamış olduğu ve Ali Fuat Cebesoy ya da Kâzım Karabekir gibi askerlerin bu tarihten önce Anadolu’ya geçmiş oldukları gibi gerçekleri gizlemeniz ve “19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basma” üzerinden yeni bir milat kurgulamanız gerekir. Buna ek olarak, mücadele içindeki diğer önemli aktörlerin oynadıkları rolleri sistemli olarak küçük göstermek de şarttır. Hatta bu aktörler arasında Tek Adam’a kimi konularda muhalefet etme cüretinde bulunanlar varsa, bu kimseleri (rakiplerini aynı karede yer aldığı fotoğraflardan sildiren Stalin misali) hem geçmişten hem de bugünden silmek, hatta kimi durumlarda bu kadarıyla da yetinmeyerek “en hain dimağ” ilan etmek icap eder.

Bu konuda atılacak ikinci kritik adım ise, geçmişe dair anlatıyı kurgularken, sadece süper kahramanın ayak izlerini takip etmek ve onun bulunmadığı yerlerde eş zamanlı olarak yaşanan diğer gelişmeleri tamamen değerlendirme dışı bırakmaktır. Mesela o tarihte Anadolu’nun pek çok yerinde çeşitli kongreler düzenlenmekte olabilir. Ama süper kahraman ilk olarak Erzurum Kongresi’ne katıldıysa, 19 Mayıs “milad”ının hemen arkasına bu kongreyi koymak icap eder …”

Takriben 20 yıl kadar evvel atv’de yayınlanan bir programda görüşlerine yer verilen tarihçiler, Mustafa Kemal’i Vahdettin’in Samsun’a gönderdiğini söylemişler ve Bandırma Vapuru hakkındaki yaygın efsanelerin gerçek dışı olduğunu ortaya koymuşlardı. O dönemde herhangi bir televizyon programında âkil addedilen insanların Mustafa Kemal hakkında değil eleştiride bulunmaları, popüler olmayan bir değerlendirme yapmaları dahi alışılmadık bir şeydi. Dolayısıyla, programı izleyen milyonlarca insan ciddi bir şaşkınlık yaşadı. Dahası, tarihçilerin verdikleri bilgiler, onyıllardır bu konularda anlatılagelenlerin gerçek dışı olduğu anlamına gelmekle kalmıyor, pek çok yeni soruyu da beraberinde getiriyordu:

Cumhuriyet, acaba neden onyıllardır bu konularda halka yalan söyleyip durmuştu?

Amaç her şeyi tek başına planlayan bir kurtarıcı efsanesi üretmek miydi?

“Kurtarıcı”nın yola çıkmadan önce padişahla görüşmüş (ve hatta ondan emir almış) olmasının bu kurguyu tehdit edeceği mi tahmin edilmişti? Bandırma Vapuru’nun zar zor yol alan, pusulası bozuk bir gemi olarak sunulması, senaryoya dramatik derinlik kazandırma amacıyla düşünülmüş bir “hoşluk” muydu? Bu yalanlar tam olarak ne zaman başlamıştı? Mustafa Kemal hayatta iken de olaylar halka böyle mi anlatılmıştı? O hayatta iken de ders kitapları yaşananları çocuklara bu şekilde mi aktarmıştı? Şayet öyle olmuş ise, nasıl bir liderle karşı karşıyaydık? O ya da onun adına hareket edenler bize başka ne yalanlar söylemişti?

Milli tarih, milli masal Tarih bilimi, (en azından somut seviyede) geçmişteki olayların neden yaşandığını anlamaya ve açıklamaya çalışmak için var.

--------------------