bugün

reklam hazırlanış amacı olarak müşteriye ürün ve fiyatı hakkında bilgi vermeyi amaçlar. ürünün tüketiciler tarafından öngörülen fiyatta alınmasını isterler. fakat herşeyin bir isteme adabı vardır.

bir kızla çıktığımızda amacımız o göğüsleri görmektir. ama öyle direk istemiyoruz. kimimiz ilgi alanları yaratmak için sevmediği filmleri izler, kimi dilinden anlamadığı şarkıları dinler, kimisi hayatında eline almadığı kitapları okur; bununla kalmayıp güzel giysiler, kokular vs yani bir çaba içine giriyoruz. şekildeki gibi direk istemiyoruz. görsel
peki reklamlar hazırlanırken ki bu basitlik nedir?

reklamların izlediği yol ise direk dükkana gelmiş müşteriye ısrar gibidir.

koca -gel sana bir çamaşır makinesi alalım.
kadın - ama çamaşır makineleri çok pahalı ve benim bir makinem var.
koca - ama bu 6 kilo kapasiteli ve sadece 1400 lira. üstelik wordkart' 5 taksit ve 3 ay sonra ödeme kolaylığıyla.

yapmayın beyler. hangi erkek karısına aynı üründen evde varken word'e bilmem kaç taksit ve daha lüks olduğu için yenisini alsın. hatta neden ürün hakkında bu kadar bilgiyi kafasına sokup satıcı kılığında evde dolaşsın. hangi kadın yatağında böyle bir adam ister ki.

adam - ok! hatalı ürün garantisi veren diğerlerine göre 3/4 ucuz bu ürünü kim kullanmak istemez. üstelik kavunlu ve çilekli çeşitleri de var.

tamam son örnek biraz absürd fakat tüketiciler olarak daha samimi reklamlar istiyoruz...
ona sor ona sor, on on on oon, yüz on sekiz on on gibi ''onlarca'' reklamın başı çektiği itici reklamlardır.
tembel reklamcılar yüzündendir.
reklamın iyisi kötüsü olmaz tezinin ne denli yanlış olduğunu öğretir er kişiye.