bugün

mağaralarda yaşayıp avlanmak için yaratılmışken zamanla, gökdelenlerin tepesinde oturup, saat takıp, aşık olmaya proglalamlanmış varlıklar, özgürlük adına bi şeyler yapıp duruyorlar. biz özgürmüşüz öyle diyolar. özgürlük diye bi şey varmış...

kadın olsun, erkek olsun eşit haklara sahiplermiş. istediği şeyleri yapabiliyolarmış. istediği kişiyle sevişip istediği şeyi giyebiliyomuş mesela...
sabah bi alarm sesiyle uyanıp, en cix takımını kravatını çekip, birilerinin altında çalışmaya giden varlık aynı anda özgür sanıyomuş kendini.
inanmış buna...

birilerinin koyduğu eğitim sistemine ömrünün yarısını verip, arkasından kazanacağı meslek için yırtınan varlık, çalışmaya başladığında özgürlüğünü kazanacağını sanıyomuş.
olmayan kavramları savunanlar birbirleriyle fikir tartışmasına girip karşısındaki varlığın düşüncelerini yargılayarak gerici, allahsız felan diyebiliyomuş. ikisi de aynı anda özgür sanıyolarmış kendilerini. öyle ki, bunun tartışması bile yapılabiliyomuş. kitapları, şarkıları, şiirleri bile varmış...

bi yandan, küreselleşme gibi kavramlara karşı çıktığını söyleyen varlıklar, bi yandan herşeyini bırakıp mağarasına çekilmeye korkuyomuş. birilerinin ürettiği enerjiyi, arabaları, kıyafetleri almadan yaşanabileceğinden haberi yokmuş.
herşeyi yapmak isterken hiçbir şey yapamaz hale geldiğinden bihabermiş.

ama helal olsun özgürmüş... televizyonu varmış sansürlü özgürce izliyebildiği, innerteni varmış mahkeme kararıyla kapatılabilen özgürce girebildiği ...
sonra pasaportu varmış bitane renkli renkli yapraklı, fotoğraflı felan... istediği yere gidebiliyomuş özgürce dolaşabiliyomuş.

kızı varmış bunun oğlu varmış özgürce büyüttüğü. kızına her istediği şeyi giydiremiyomuş. kendi istediğinden felan değil çevresi ne dermiş etraf ne dermiş? buymuş neden. sonra bi gece vakti kızını dışarı yollmaya çekiniyomuş, insanlar varmış sapık, insanlar varmış acınası... onlar el kol sallaya sallaya dolaşabilirken kız tırsıymuş bunlardan. özgür olsada gidemiyomuş istediği saatte istediği yere. oğlu varmış dedikya ona da istediği kılıkta dolaşmasına izin veremiyomuş yine aynı sebeepten. bi yandan özgürmüş tabii, özgürmüşüz...

sonra bi gün, meydana çıkıyomuş özgürlük adına bi şeyleri savunucaklarmış. özgürlükya işte inanmışya buna, birilerine dertlerini anlatmaya çıkıyolarmış. sonra yasal sopalarla, yasal mermiler yemişler. yasal dayaklar yiyip, yasal zindanlar da tutulmuşlar. özgürlük dedimya bi gün özgürlüklerine kavuşacağına inanmış. oradan çıkınca işte; yine özgürüm demiş... yasal sınırlar içinde, yasal işler yapıp, yasal programlar izleyip, yasal kıyafetleriyle ölmüş bi gün...
nereye gideceğini bilmeden bi başka yola çıkmış. ruhu bedeninden ayrılmış. yüksekmişte yükselmiş...
okyanusun ortasında bi heykel görmüş. hep televizyonlardan, resimlerden bildiği özgürlüğünün anıtı sandığı o heykeli. bakakalmış...
özgürlük sandığı şey bi heykelmiş, sadace bi heykelden ibaretmiş. o zaman anlamış; ruhu semaya yükselirken son bi kez insanlara bakmış kendini görmüş. daha sevişmek istediği onca insan, öpüp sarılmak istediği onca arkadaş, yaşanmamış yaşatılmamış onca anları ve hayelleri... hepsini bedeniyle toprağa gömmüşler.

özgürlük oradaymış hala bi heykelden ibaret, şimdi ayaklarının altında sikk gibi orada öylece duruyomuş...