bugün

umudunu kaybetmemek...
Yine insanlar varsa etrafında hala birşeyleri yitirmemişsindir, şansın vardır. Ama bomboşsa ev, annen meyve kesip getirmemişse, babam yan odada televizyon izlemiyorsa, duvarlar sana bakıyorsa ve sen kahkahalarla gülümsüyorsan çizdiğinin resmidir. Ve bunun farkındaysan süzülüyorsa gözlerinden yaşlar kahkalarla birlikte, yalnızsın çok yalnızsın. Bir arayanın yoksa, mesaj atanın dahi yoksa gülümse. Gülümsemek. herşeye rağmen umutla. Tadını çıkar yalnızlığın, o bile güzeldir kimi zaman aranır kalabalıklar arasında bulamazsın. Çıldırtır sahte gülücükler, bilirsin ki herkes senin gibidir.
aslında gülmek değil, gülümsemek. tam olarak gülümsemek değil. daha çok gülümsemeye çalışmak.

dehaların yaşadığı bi gerginlik bu sanki. büyük adamlar, büyük madamlar hep yalnız... bu konu çok işlendi sinemada, tiyatroda. dahiler yalnız, tarihe mal olmuş kişiler yalnız, büyük ressamlar yalnız. şairler hep yalnız. devlet adamları yapayalnız...

bunların hepsini anlarım. anladım. anlattılar. gözüme gözüme soktular. anladım. ama anlamadığım bir şey var. tek şey var. kendime anlatmaya çalışıp anlamadığım. ben niye yalnızım? ben ne bir deha, ne bir şair, ne bir ressam ne de bi devlet adamıyım. kafam çok çalışmaz. hatta ortalama bir insandan daha az çalışır. beni yalnız kılan ne o zaman?

sürekli yanlış zamanlarda yanlış yerde olmak ve yanlış insanlarla tanışmak mı? belki...

yalnzlık bir seçim mi yoksa bir mecburiyet mi? benim için bir seçim... ya da herkes için olduğu gibi benim için de zorunlu bi durum bu. ama kabullenemediğim için kendi seçimimmiş gibi davranmayı tercih ediyorum. etrafıma sadece benim görebileceğim bir çember çiziyorum. gözlerimle çiziyorum. o daireye hiçkimsenin girmesine izin vermiyorum. böylece yalnızlığımı garanti altına alıyorum. insanlara sadece "haklısın, doğrudur, evet" diyorum. ve yalandan gülümsüyorum ağzımdan bunlar dökülürken.

şimdi söyle sen babana güveniyor musun? ben güvenmiyorum... ama gerçekten güvenmiyorum. aç gözlerini artık. bu bir deyim değil. gerçeğin ta kendisi. eğer güvenirsem babama ya da herhangi birine, onu çembere yaklaştırmış olurum. bu da hiç hoş değil. yalnızlığım tehdit algılıyor. tehdit algılaması çemberi refleks olarak genişletiyor. daha da yalnızlaşıyorum.

bir sürü insan... gerçekten sürü gibiler. ben mi yalnızım sadece? yalnızlıkta bile yalnızım. benden başka kimse yalnız değil mi? kalabalık kafamı meşgul ediyor. diğerlerinin kafalarını da. durup düşünseler onlar da anlayacaklar. onlar da yalnız. gerçekten kaçıyorlar. kendileri gibi kaçak dövüşen insanların arasına girip sahte bir tebessüm yerleştiriyorlar yüzlerine. kalabalıklar içinde bir sürü, her biri birbirinden yalnız insan... yalnız olduklarının farkında olmayan birer kişilik, kendilerinin askeri, yine kendilerinin komutanı oldukları bir ordu... yalnızlar ordusu. tek kişilik ordular. hınca hınç sarmışlar. kaçıyorlar. bozguna uğramamışlar. iyi ki de öyle.

kıyamet ne zaman kopacak peki? herkes bunu en az bir kere sordu kendine. sormayanlar hala kaçanlar. kehanetler tutmuyor. teoriler boşa çıkıyor. peki sahiden ne zaman kopacak bu kıyamet? cevabı ben biliyorum. ben bozguna uğradığım için biiyorum. kainattaki bütün insanların yalnız olduklarını anladıkları gün kıyamet kopacak. çünkü o gün kaçamayacaklar. hiçbiri yalandan da olsa tebessüm edemeyecek.

sonsuzluğu düşün. evrenin genişliğini. yine sonsuzluğu düşün. ne kadar yalnız olduğunu kavra. kaçmaya devam et. ve yine de gülümse. her şeye rağmen gülümse. sahte de olsa gülümse. yoksa kıyamet kopacak!