bugün

devrime yanaşmamak;

"devrimle 10 yıl, 20 yıl geriye gitmek" gibi sanki sosyal bir olayı matematiksel olarak kesin bir şekilde hesaplayabilirmiş gibi korkak mazereti üretip bununla ahkâm kesmektir;

ve yine devrimden korkmak, geleceğe dair umut besleyememek ve boyun eğmek, bir başka deyişle ram olmaktır.

zaten böyle bir zihniyet hâkim iken devrime kalkışmak hata olur, ki örneği de 1930'lu yıllarda gayet açık bir şekilde görülüyor. atatürk'ün azmi sayesinde devrimin sebeb olduğu gerileme tersi yönünde hızlı ve aralıksız çalışmalar ile ilerlemeye dönüşmüş ve başlangıç noktasından çok ötesine taşınmıştır. ancak tabii ki sadece ulu atatürk'ümüzün mevcudiyetinde, zira her ne kadar o kendisine naçiz dese de öyle olmadığı pekâlâ bilinen ve kabul edilen -inkâr edenlerin ya kör olduğu ve yüksek cimrilik dolaylarında anti-sosyal, kudret arzusu taşıyanların egemenliğinde bulunduğu ya da bu gayeyi yürütenler olduğu da alenidir.- şahsına münhasır devletimizin kurucusu gün gelip de dünyayı terk ettiğinde ardından süregelen o'na dair bir tek "büyük insan" sözleri, biraz elem ve üretilmiş olanı tüketmek olmuştur ki aksi olsa idi; gelecek için "artan, büyüyen" kelimeleri işlerimize sıfat olabilseydi şimdi bu hâlde olmaz, bunları tartışmazdık.

elbette, kimin neyi hak ettiğine hüküm vermek doğru olmaz şimdi. ama elimizden gelen eleştirmek ve ar damarlarının çatladığına tanık olunan şu günlerde bizim de öfke nöbetleri geçirmemiz, umudumuzun ara ara kesilmesiyle ağır külfetli sözler sarfetmemiz birazcık anlayışı yine aynı kafadan insanlardan hak ediyor.

(bkz: vahamet)