bugün

günlerden bir gün minibüsteyim, hava sıcak insanlar bunalmış, herkes yazlıklarını giymiş.
minibüs kalabalık. gözlerim oturabileceğim bir yer aradı ama bulamadım, haliyle kaderime razı oldum. ayakta gidiyoruz, neyse durakta ak sakallı bir dede bindi.

dede de dede hani, kafasında püsküllü takke, gözünde gözlük dişlerin yarısı gitmiş. dede arkadan yanaşmaya başladı topal topal yürüyerek. dibime kadar geldi ve durdu. minibüs tıka basa dolmuş ama şerefsiz şoför hala yolcu alıyor, illallah dedim.
bi an farkettim ki bizim 80 lik dede freni fırsat bilerek hafifçe sürttürüyor. ilk başta sesimi çıkarmadım adam yaşlı ayakta zor duruyor diye. ama baktım ki iş olacak gibi değil, bi şeyler batmaya başladı.

arkamı döndüm ve dedenin kulağına ''götçü müsün hacıbaba'' diye fısıldadım. dede kızardı bozardı ama, ben söyleyeceğimi söylemiştim. dedeyi kenara itip şoföre ''kaptan müsait bi yerde'' diye seslendim. hemen indim o iğrenç abazanlar minibüsünden. o gün bu gündür kalabalık minübüslere binmem. belediye otobüsü bir nimet, bize verilmiş bir nimet, kıymetini bilmek lazım...