bugün

Amerikan askerleri tarafından 4 Temmuz 2003'te Süleymaniye'de Türk askerleriyle birlikte tutuklanarak başına çuval geçirilen ingiliz pandomim sanatçısı, bu olaydan sonra cuval adlı bir kitap yazmısdır.

kitabdan bölümler...

ABD'li askerlere ingiliz olduğumu, Süleymaniye'de kaldığımı, kayıp kızımı aradığımı ve çocuklara oyuncak dağıttığımı anlattım. Kimse ilgilenmedi. Beni hemen serbest bırakacaklarından emin olduğum için ABD askerlerinin yanında kendimi çok rahat hissediyordum. Orduya ait bir kamyonun içinde sessiz ve hareketsiz insanlar görüyordum. Hiçbiri hareket etmiyor, hepsinin başına birer çuval geçirilmişti. Onlar insan, hepsinin kafasında plastik çuvallar var ve elleri kelepçelenmiş."

Bana herhangi bir talimat vermediler, sadece sonradan öğrendiğime göre içinde Türk Özel Kuvvetleri'nin bulunduğu kamyonun içine fırlattılar... Kamyonun sıcak metal zeminine sert bir biçimde düştüm. Boğucu çuvalın altında, yarı karanlıkta hiçbir şey anlayamıyordum...
'Pislik torbası hacılar, çenenizi kapayın, çuvalları çıkarın da sizi iyice bir pataklayayım' ve buna benzer şeyler duydum. Amerikalıların küfürlerinin dışında da sesler duyuyordum... Bir askerin kamyona tırmandığını gördüm ve yumruğunu sol tarafımda duran adamın suratına indirdi. Çuvalı çıkarmamasını söyledi."



Fırın-kamyonun içinde beklerken çok fazla konuşma duyuyorum, tüm yakarışlara kayıtsız kalıyorlar. Diğer adamlar su istiyor, ama anadilleri ingilizce değil. Aniden saldırıyorlar yanımızdaki askerler, kafalara vuruyorlar ve bağırıyorlar... Parmakları sürekli tetikteydi ve bıçaklarını gösteriyorlardı.... Bu çocuk sayılacak yaştaki askerler bazılarımızın El Kaideci olduğundan şüpheleniyorlardı."



Yanımdaki adam çok acı çekiyordu, plastik kelepçeler ona eziyet ediyordu... Hepimiz öyleydik ama onun hayati tehlikesi vardı, çünkü ellerinin rengi değişmeye başlamıştı... Bu kadar El Kaide şüphelisi nereden çıkmıştı? Türkçe konuştuklarından emindim, bu mümkün değildi çünkü ABD ve Türkiye müttefikti... Kimse gülmüyordu. Herkes şaşkındı. Yanımda yatan adamla aramda bir yakınlık olduğunu hissettim, şükürler olsun ki adam sağdı ama pek iyi durumda değildi. ingilizcesi gayet iyiydi, bana milliyetimi sordu, kendisi Türktü, Ankaralıydı, aramızdaki bağ büyüdü...
Kamyondaki diğer insanların da Türk olduğunu söyledi ama bazılarını tanımıyordu. Bizim konuşmamızdan nefret ettiler ve silahlarına mermi sürerek çenemizi kapatmamızı söylediler."



Çuvalları başımızdan söküp aldılar. Süleymaniye'yi gördüm, anayolda gidiyorduk, herkes gözünü bize dikmişti; bizimle alay ediyor ve Amerikan askerlerini alkışlıyorlardı. Amerikan askerlerine el sallıyorlar ve gülümsüyorlardı, bize aşağılayıcı şeyler fırlatıyorlardı. Bazılarının ayakkabılarını savurduğunu ve tükürdüğünü gördüm.
Neden başımızdaki çuvalları çıkarmışlardı? Bunu kasıtlı yaptıklarını şimdi anlıyorum, insanlar yüzlerimizi görüp tanımıştı ve böylece ABD iyi bir iş yaptığını Kürtlere göstermiş oluyordu."
"...Duyduklarım şunlardı, bunları yazdığım için üzgünüm çünkü kötü laflar: 'Şu alçak bir daha çuvalını çıkarmaya kalkarsa onu delik deşik edeceğim', 'Şu alçaklardan birini süngülemek çok hoşuma gider', 'Çok üzgün görünüyorlar, sanki birazdan kafası kesilecek olan bir grup tavuğa benziyorlar!', 'Burayı biraz boşaltalım, kapıları kilitleyelim ve birkaçının kafasını keselim, bakalım kafaları kesilince ortalıkta koşabiliyorlar mı?'..."



Biri koluma dokundu ve su şişesiyle kafamdaki çuvalı dürttü. Çuvalı kaldırdım, komşum nazikçe bana su ikram ediyordu. Bu dostluğu asla unutmayacağım, o da en az benim kadar korkmuştu, benim gibi o da yaşamının en korkulu dakikalarını yaşıyordu ve bu Türk bana su ikram ediyordu, şişenin içinde çok az su kalmıştı, suyun hepsini içebilirdi ama bu suyu benim için ayırmıştı...
Bu Türkler kimdi? Hiçbiri gözüme 'tehlikeli teröristler' gibi görünmüyordu."
şu anda cnn türk kanalındaki oradaydım programında yaşadıklarını anlatan ingiliz.