bugün

sürekli ölümü hatırlatması bakımından tercih edilmemesi gereken bir durumdur.
şimşek çakışlarında bir anlık aydınlanan mezar taşlarını görmemek için kafayı farklı yönlere çevirerek neşeli şeyler düşünmeye zorlayan durum.
(bkz: yusuf yusuf)
icinde yasamaktan daha iyi olan durum.
(bkz: mezarlık bekçisi)
her an yanında bulunması, sürekli o taşların göze çarpması biraz ürkütücü gelsede aslında biraz hassasiyeti olan biri için yaşamı şekillendirmede etkili olabilecek durumdur. lakin her şeyde olduğu gibi bunda da kanıksama çok çabuk yaşanır ve kısa sürede sonumuzun orada yatanlar gibi olacağı unutulur.
yaşamla ölüm arasındaki bölge ile eşdeğer kısımda yaşamak..

(gibi görünse de aslında hiçbir ıslah edici tarafı bulunmayan, aksine belli bir zamandan sonra ölümle kafa geçmeye başladığım durum (bolu 1992-1999).
aslında bir süper market ya da stadyum ya da emniyet müdürlüğü yanında yaşamaktan farklı olmayan durum. hatta daha güvenli olan durum...
çünkü ölüler dirilerden daha az zarar verir.
25 yıllık hayatımın nerdeyse 20sini mezarlık yanındaki evlerde yaşamış biri olarak bunu rahatça söyleyebiliyorum.

çocukluğumda...
kocaman bi havuz vardı mezarlıkta, her taraf çiçekti, yeşillikti. ne parka gitmek istedim, ne de sinemaya. her an'ımı orda geçirdim. çocukluktan aklımda kalan sadece bunlar. tek bir cenaze bile hatırlamıyorum...

genç olmadan...
başka bir mezarlık bu sefer, daha küçük. cemil baba türbesi var, yemyeşil. oyun alanı dar ama mezarlık leylak ağaçları ile dolu. lilanın ve morun her tonu var. anneler gününde hiç ürkmeden sabahın beşinde gidip leylak çaldığım yer...

cemil bana türbesinden gelen bir öksürük sesi, içindekinin bekçi olduğunu anlamak için geçen 3 mezarlıksız gün. ilk defa oluşan mezarlık korkusu ve "ben sürekli mezarlıktan geçiyorum, her geçişimde fatiha ve ihlas surelerini okumam gerekir mi sorunsalı"

lise çağları...
ölülerin zararsız, dirilerin zararlı olduğuna bir kez daha inanmak... artık cenazelerin de fark edilmesi. mezarlığın oyun alanı değil, "ölü"lerle ilgili olduğu gerçeği.
şehit cenazeleri... ölesiye bir kalabalık, gözyaşı.

üniversite...
başka bir şehir...
başka bir mezarlık...
mezarlığın içindeki ıssız yolda bulunan huzur, herkesin sana şizofren gözüyle bakması.
mezarlığın karşısındaki daireyi gezerken yaşanan dialog;

-bu ev iyi.
+iyi iyi olmasına da, oda paylaşımı nasıl olcak...
-herkese bi oda işte, sorun ne?
+şeyy.. mezarlığa bakan oda... kimse istemez ki onu.
-ahahah ben de onu dicektim. o oda benim olabilir mi?
iç çekiş, rahatlayış. herkes memnun halinden.

son 2 yıl...
ilk defa mezarlığa uzak bir yerde olmak, hatta şuan bulunduğu şehrin mezarlığına dahi gitmemiş olmak ve ilginç bi şekilde bu başlığı görene kadar da bunu fark etmemiş olmak.