bugün

831. Bu çeşit fakir, ateşin vasıtasız perdecisidir; vasıta ve vesile olmaksızın ateşin ta ortasına kadar girer.
832. Fakat su ve su oğulları; hicap olmaksızın, bir vasıta bulunmaksızın ne ateşten olgun bir hale gelirler ne ateşin hitabına mazhar olurlar.
833. Ayağa, yürümek için nasıl ayakkabı lâzımsa, bunlara da ateşten feyz almak için bir tencere yahut tava lâzımdır.
834. Yahut da ortada bir yer gerektir ki, hava ısınsın, kızsın da harareti suya etkili olsun.
835. Fakir ona derler ki, şulelerle vasıtasız bağı vardır.
836. Hakikatte âlemin gönlü odur. Çünkü ten gibi olan âleme, bu gönül vasıtasıyla feyz gelir; ten gibi olan cihan, bu gönül yüzünden işe yarar.
837. Gönül olmasa, ten konuşmayı ne bilir? Gönül aramasa ten, araştırmadan ne anlar?
838. Demek ki şûlelerin nazargâhı* o demirdir. Şu halde Tanrı'nın nazargâhı da gönüldür, ten değil!
839. Sonra, bu cüzi olan gönüller de hakikî maden olan gönül sahibinin gönlüne nispetle ten gibidir.
840. Bu söz çok misal ister, çok şerh ve izah ister. Fakat halk yanılır diye korkuyorum.

devamı için:

(bkz: mesnevi ikinci cilt 841-850)

bir önceki için:

(bkz: mesnevi ikinci cilt 821-830)