bugün

mehmet tarhan adlı total retçinin zorla askere alınmaya çalışılması üzerine başlatılan kampanyanın kendisi tarafından konmuş adı.
mehmet ve barış isimli bünyelerin gay olduğu anlaşıldıktan sonra ortalarda çıkan cümledir. *
neresinden başlanıp anlatılacağını kestiremediğim slogan. askerlik yapmayı, yani insan öldürmenin eğitimini almayı reddeden insanları bile bölücü yapıyorsak ortada bir problem var demektir. vatani görev tanımının yalnızca askerlikle ilişkilendirilmesi ve gencecik insanların hayatları boyunca yanyana gelmeyecekleri insaların çıkarları için savaşa gönderilmelerine karşı çıkmayı bölücülük olarak ifade etmenin açıklaması, kelime haznesinin yetersizliği olsa gerek. yoksa, kendini ifade edebilen herhangi bir insanın kendisi gibi düşünmeyen herkesi, anında teşhis koyarak bölücü olarak nitelendirmesi açıklanamaz gibi geliyor bana. sizin gibi düşünmeyen insanlara salak diyebilirsiniz, bilgisiz, cahil, yanlış düşünüyor, haksız, kafası karışık, heyecanlı genç diyebilirsiniz. buna benzer yüzlerce kelimeyle kendinizi ifade edebilirsiniz. tüm bu kelimeleri, kavramları atlayıp, herkesi ortulu pkk destekcisi yapmak sanırım, okumaktan kaçınan ve okumayı küçümseyen insanlarla gündelik sığ siyasetlerin birleşmesinden ortaya çıkıyor.
şimdi bu savaş karşıtları özet olarak diyorlar ki, silah üretildiği sürece savaşlar olacaktır. kapitalist ekonominin en temel gereklerinden biri budur. üretmek ve ürettiğini satmak. eğer ürünlerin alıcıları hazır değilse, pazarı üretici oluşturur ve çeşitli yollarla tüketiciyi, o ürüne ihtiyacı olduğuna inandırır. tüketim toplumu, reklamlar, reklam ve tv'lerin değiştirdiği beğeniler gibi kavramları bu bağlamda dşünürsek biraz daha faydalı olabilir. onu diyorum, savaş karşıtları da diyorlar ki, biz silah tüccarlarının para kazanmasına sebep olmayacağız. ordular var oldukça, silah tüccarları (ki bu şirketlerin bazıları türkiye gibi 30 ülkenin ekonomisini donunda sallar) silah satmak için halkları birbirine kırdırdıkça ve biz de bazı toplumsal kodlamalarla (şehitlik, kahramanlık, erkeklik) bu düzene göbekten dalarsak, dünya düzelmez. şu an türkiye'deki 100 insandan 99'u pkk'nın elinde amerikan silahı olduğuna inanıyor. devlet'in en fazla silahı amerika ve israil'den aldığını söylemeye bile gerek yok. ortada felaket bir silah pazarı olduğu ortada, sizce çok büyük ve güçlü silah şirketleri bu pazarın ortadan kalkmasını ister mi? "barış" kavramının küçümsenmesi ve "erkeklik" kavramının ortaya çıkması bu şirketlerin işine gelmez mi? mesele, kimi insanların bu çarkın içine girmek istememesi.
insanların böyle düşünmesinin yanlış olduğunu düşünüyor olabilirsiniz, ki elli yıldır tekrarlanan "bilik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günler" söylemi böyle düşünmenizi epey kolaylaştırıyor. bu insanlara karşı çıkabilisiniz, ama hiç olmazsa karşı çıkarken doğru düzgün iki arguman sunun. yav her şeyi geçtim, eline silah almayı reddeden bir insan nasıl 25 senedir silah kullanan bir örgütü destekliyor olabilir ki?
işin "orduyu yıpratmaya çalışmak ve halkı askerlikten soğutmak" kısmına hiç giremiyorum kusura bakmayın. zira, adını 3bin kişinin ya bildiği ya bilmediği mehmet tarhan mı halkı ordudan soğutuyor yoksa elli tane jitem itirafçısı mı? konu çok dağılır gerek yok. kahramanlık şarkılarıyla mastürbasyona devam.
(#2445844)
ama çirkinördekyavrusu barışı sevmiyor. ankara'ya 300 kg patlayı gömdükleri için sevmiyor, 40000 şehit'in kanı yerde kaldığı için sevmiyor, pkk nin doğuda kürdistan kurma çalışmaları devam ettiği sürece de barış kelimesini duymak ta istemiyor.

(bkz: eksileneceğini bile bile entry girmek)
(bkz: bas anam eksiye bas)
doğru kavramlarla tartışıldığı sürece faydalı tartışmalara zemin olabilecek bir slogandır. eğer, savaş karşıtlarının hayalperest ya da onlarca yıldır söylendiği şeklinde idealist olduklarını ve idealist olmanın bölücü olmayı peşinden getirme zorunluluğu olmadığını kabul ettiysek bu da bir adımdır. yani, mehmet ve barış ve diğer tüm savaş karşıtları idealisttir, hayal dünyasında yaşamktadır. bunlara eyvallah. zira şavaş karşıtı olmakla beraber, silah bırakmanın sorunları çözeceğine inanmayan biriyim. bilirsiniz, klasik solcu işte.
tabii iş, idealist-realist eksenine getirilip bırakılacak gibi değil. burada devreye birey ve bireyin hakları giriyor. modernite birey olma hakkı üzerine kuruldu. derebeylik, imparatorluk ve kulluk sisteminde kendine yeterli hareket alanını bulamayan burjuva aydınlanmayı sağladı ve ondan sonrası da çorap söküğü gibi geldi. bireyler, doğdukları andan itibaren belli hakları olan, nasıl yaşayacaklarına kendileri karar veren insanlar oldular. birey, devlet ve diğer otoriteler karşısında ilk defa ayakta durabildi. yaşanan tüm sancılara rağmen birey hakları, bugün avrupa'nın ve türkiye'nin kurucusu mustafa kemal'in de açıkça etkilendiği fransız kültürünün temel taşları haline geldi. kısacası, modern insan nasıl yaşayacağına kendi karar veren insan oldu. otorite sahipleri de halkı istedikleri şekilde yönlendirmek için farklı yollara gittiler. kimileri milliyet üzerinden kimileri din üzerinden insanları gütmenin yollarını buldular. george orwell devletlerin insanları zorla düzene sokacaklarını söylüyordu, aldous huxley ise insanların düzene girmek ve düşünmeden yaşamak için kendilerinin gönüllü olacağını. sonunda huxley haklı çıktı. insanlar, aldıkları kimi uyuşturucuların etkisiyle* düzene uymak için can atar oldular. bu uyuşturucuları reddeden ve her dönem binbir işkence gören insanlar da savaş karşıtı oldular, hayalci oldular... hiçbir şey olamadılarsa bile, tüm zorluklarına rağmen, düşünce-söz-eylem bütünlüğünü yakalayıp, vicdanı rahat insanlar oldular.
bu insanların pkk'nın eylemlerinden mutlu olduklarını sanmıyorum, ben değilim en azından. ama 25 yıldır süren ve artık it izinin at izine karıştığı bu savaşta yer almak istemeyen insanları çok iyi anlıyorum. savaşmak isteyen varsa durmasın, ama ben insan öldürmek istemiyorum diyen, kendi bedeni ve kendi eylemleri hakkında söz sahibi olmak isteyen insanları da küçük görmesin. savaşacak insan her zaman bulunur, 23 cent'lik askerlerin ülkesinde yaşıyoruz, biz de o askerlerdeniz savaşı çıkaranların gözünde. bundan sonra tartışılacak bir şey var mı bilmiyorum, zira sana göre idealist gençler bana göre vicdanı rahat insanlar, bu savaş karşıtları.
(konuyla ilgisi yok ama, kapitalizmin kendi kendini yıkıp yıkmadığı ya da yıkmayacağı daha belli değil. dünyanın şartları ve kaynakları belli, giderek artan üretim ve tüketim hızına bu kaynakların ne kadar dayanacağı da az çok bellidir. bu konu için henüz erken)
(bkz: Mehmet Barış ı seviyor)
çıplak ayaklar kumpanyası'nın ankara tiyatro festivalinde sergileyeceği oyunun ismidir.

oyunun konusu ;

"Mehmet Barış'ı Seviyor", Mehmet Tarhan'dan etkilenerek hazırlanmış bir eserdir. doğrudan Tarhan'ın öyküsünü değil, her tarafımızı sarmış olan militarizm, şiddet, izlenme, fişlenme ve bu coğrafyadaki savaşlarda hayatını kaybetme, "ne için kim için ölmek?", "kimi ne için öldürmek" sorularını hatırlatmak için tasarlanmıştır. Sahnedeki büyükanne! kaybedilen, ölen, öldürülen, anneleri temsil eder ve tek bir şeyin cevabını arar, bu coğrafya ve dünyanın tüm coğrafyalarında daha kaç anne çocuğunu sebepsiz bir ölüme göndermek zorunda kalacaktır. Milliyetçiliğin ve şiddetin yükseldiği bugünlerde Mehmet'in söylediklerini hatırlatıyoruz: "Kolay kolay ölmüyor insan..."