görsel
duruyorsun niye?
gitmek üzeresin.
öylece bekleme
bitmek üzeresin.
yap! sev! de!
ölmek üzeresin...
Hiç ölmedim ama bilirim ölümü
Kaç kere umutsuzca bekledim çünkü...
Fikrinden kurtulmak ne mümkün ayağımdaki kement mi?
Aynalarda gördüğüm ben miyim yoksa o bir ceset mi?
Allah için söyle garipleri rüsva sizde adet mi?
Nedir maksadın ay yüzlüm yoksa ömrüme nihayet mi?
sönmeyen ateşler taşırım bağrımda
ve atlas misali ağır yük omuzlarımda
bilmem ki neden ağlar durur gözlerim
her sabah uyanıp dünyaya açtığımda
yazık...anlatamam da halimi kimseye
bildiğin ölüyorum katil kalabalıklarda.
Baban öldü dediler, eğilip kulağıma.
O an surlarım yıkıldı bir bir,
Sığındığım kaleler devrildi ardı sıra…
Kılıcım kalkanım savruldu elimden
gitti düştü bir yana.
Yolları deviren adımlarım durdu sonra
Gelen geçen omzuma vurdu.

“Yalnızsın, sıra sende, çık öne dediler”
dedi geridekiler…
Kimse fark etmedi yaşlandığımı
Oysa ak düştü saçlarıma
Baban öldü dediklerinde eğilip kulağıma
Her şey nasılda değişti birden
Neyi kaybettik hiç fark etmeden
Gökte dolunay,suda yakamoz
ışıkları artık içimize vurmaz
müzik ruhumuzu coşturmaz
Yere düşen ekmek öpülmez
Kavgada zayıftan olunmaz
Ağlayan çocuk iiçimizi kanatmaz
Her şey nasılda değişti birden
Neyi kaybettik hiç fark etmeden
Başladığımız yer böyle değildi
Yoksa bu mu büyümek dedikleri?
DAYAN
Ne olursun düşürme elinden çekici
vur bir defa daha
sert mermer bak, parçalanmak üzere.
Bırakma sımsıkı tut sancağı,
gör düşman birlikleri
dağılmak üzere.
Uyuma ha uyuma
bastıran şu namusuz uykuya.
Vakit tamam, gece bitmek, şafak atmak üzere.
Sık dişini kurban olam
birazcık, birazcık daha.
Çıldırtan yaralar artık kapanmak üzere.
Biliyorum kalmadı takatin
fakat son defa
yürekten bir Allah de,
çekilen çile bitmek üzere.
Yanma gönül, aldanma, mahzun olma, unutma
Sen kazanmak için çıkmadın ki bu meydana
Yıksınlar, yaksınlar, vursunlar olur ama
Ağyar, puşt, hayın görür sakın ağlama
YAŞLI

Ritim yavaş
Karlı bir baş
Durmuş savaş
o yaşlanmış

Gölge uzamış
Yol kısalmış
Biri varmış
O yaşlanmış

Bitmiş telaş
Kalmaz yoldaş
Yollar hep taş
O yaşlanmış.
Üzülüyorsan, ölürsem çocuğun ne olur diye
Soru sana, onu sen mi yaşatıyorsun ki niye?
Hiçbir şey zor değil hiçbir şey kolay değil
Ya şerefle diren yahut zilletle eğil
Aksiyon bizimki lâfazanlık hiç değil
Ya önümüzde dur ya yolumuzdan çekil.
Başına gökten koca taşlar yağsa
Hızır her gün gelip kapını çalsa
Geceler leyli kadir, berat olsa
Hepsi boş eğer gözün kapalıysa
Bütün parçalarını buldum yapbozun
Sadece bir parçası eksik o da sen.
Adım gibi biliyorum ki gelirsin
Fakat söyle bana, ne zaman, nereden?
Sabah namazına çok şükür kalkabilmiş
Bir iki damla yaş nihayet dökebilmiş
Sermaye günahla dolu bir hayat amma
Elhamdülillah kapıdan yüz çevirmemiş.
Üstüme yağarken şükrederim anamın hayır dualarına
Fatiha serperken ağlarım babamın kabrinin toprağına
Geciksem evime ne saadet, bilirim meraklanır karım
ilk zilde duyarım, hamdederim oğlumun sevinç çığlıklarına
insan ömrü nedir üç beş gün sensizs hiç saadet mi?
Neden görünmezsin bana, yoksa maksadın eziyet mi?
Maşukunu narınla yakmak senin için meziyet mi?
Nedir maksadın ay yüzlüm yoksa ömrüme nihayet mi?
Günahlarım dağlar misali aşılmıyor.
Geçitlerim çığla kapalı açılmıyor.
Dertli yakarışlar kurtarır ancak beni
Fakat dil utançla kilitli açılmıyor
Önde korkunç denizler olsa
Peşimizde zalim bir ordu
Eğer rehberimizse Musa
Buluruz elbet yolumuzu.
Ölüm var ölüm, unuttum mu?
Bak durmuş saatim kurdum mu?
Küheylan çatlarsa koşmazmış
Ölmedim yoksa yoruldum mu?
Dünyada adalet yok diyorsun
Bence ölümü unutuyorsun.
Semender

Ateşler kar etmez onlara
Hepsi bir semender olmuşlar
Atiden söz edip yorulma
Zamanı çoktan unutmuşlar
Şöhrete, paraya, makama
Ezelden oruca durmuşlar
Akıl, mantık bilirler ama
Ta kalplerinden vurulmuşlar
............................
Çoktan bengisuyu kanmışlar
HAN
kapıdan girip şöyle sırayla
büyük handan içeri baktılar
hepsi kendi garip dillerinde
yalan şarkılar mırıldandılar
.....
günleri bitirdiler ard arda
sorsan yine de çok durmadılar
burası han burası bir pazar
ya aldattı ya da aldandılar
akşam, gurbet ve nihayet gece
yolcular uykulara daldılar
devran

çıkar yükseğe gökdelenler
ve inadına toprağa yakın kalır kulübeler.

çiçeklerle gelen bahar,
kara kış ve sarı sıcak ve yaz ve kurak.
bir gün ansızın kapın çalınacak.
bazen de bekle ha bekle!
gelmez o rahmet
bu kadar mı uzak?
say bak istersen, üstümüzden kaç kere
yıldızlar, bulutlar geçti, geçecek!
bebekler gelecek üst katta ikişer, üçer.
doğurgan anneler alınlarından öpülecek.
alt katta hüzün, baba gelmeyecek, ocaklar sönecek.
evler içinde ev, yalanlar içinde yalan söyleyenler
yar kâkülüne harap gönül dizenler.
ah bir yerde gencecik hayatlar bitecek.
üşüyenlere inat yananlar,
ağlayanlar, ağladığına yananlar.
dünyadan kaçanlar, dünyaya kananlar.
burası bir cümbüş, burası garip panayır,
rengârenk insanlar içlerinde acayip âlemler.
hepsi ve daha neler neler…
uyan dostum uyan,
bunlar var ya bunlar,
biz varken de oluyor, biz olmasak da olacak
bu kadar önemseme bak kendini!
tek gerçek var, tek gerçek!
bizle ya da bizsiz,
bu devran böyle geldi
böyle gidecek.
Hudud

Hududun ve huduttakilerin ezelden kaderidir bu...
ilk sen hissedersin belayı.
ilk sen duyarsın gelen tehlikenin ayak seslerini.
ilk senin kapını çalar acılar, ölümler, ayrılıklar...
ilk sen bakarsın düşmanın gözlerine…
Sınırda çocuk bulamazsın.
Erken büyür, çocuk kalmaz çünkü serhaddin çocukları...
Bayrağın bez parçası, vatanın kuru toprak olmadığı ninnilerde söylenir kulağına…
Tam emniyetin ne olduğunu asla öğrenemezsin.
Bir gün gelir illa Muhacir olursun.
Anılarını, insanlarını ve geleceğini bilinmezlik çıkınına sarar yola çıkarsın…
En önemlilerini seçip alabilirsin yanına ancak.
Bir şeylerden hep vazgeçer hep geride bırakırsın
Bu yüzden hudut boylarındakiler hep yarım insanlardır.
Gittiğin her yerde yabancı her zaman farklı...
Ve kaderin garip tecellisi.
Asla sınırdan çok uzaklaşamazsın.
Hududun ve huduttakilerin ezelden kaderidir bu...
ilk sen hissedersin belayı.
ilk sen duyarsın gelen tehlikenin ayak seslerini.
ilk senin kapını çalar acılar, ölümler, ayrılıklar...
ilk sen bakarsın düşmanın gözlerine…