bugün

genel olarak milliyetçiliğin faşizmle karıştırılmaması gerektiğine dair bir kanı vardır. doğrudur, çünkü faşizm daha çok kapitalizm içindeki sosyo-kültürel bir yapıdır yani toplumsal bir sistemdir. milliyetçilik ise bir ideolojidir ve ideolojiler maddi dünyanın soyutlama işlevleridir. öznenin hareket alanıdır. öznenin hareket alanında yatan iki şey vardır: birincisi ideolojinin özne nesne ayrımında uzanabileceği siyasal kollar. ikincisi siyasette karşı konumlanışlar. çünkü siyaset bir güç aktarma ve güç olma işidir. güç olma işi karşı konumlanışla olur.

şimdi burada keselim. özne nesne ayrımını bırakıyoruz ve siyasetin kendisine dönelim. liberalizmle, faşizm arasındaki çizgileri açıklamakta fayda var. ikisi de aslıda bir ideolojiden öte kapitalizmin uygulanış biçimleridir. ama bu nedenle organik bağlarının var olduğunu söylemek yeterli değil. tarihsel anlamda sadece nesnel veriler de değil, özneler arasındaki ilişkiler ile kurulur. işte 1920'lerin ve 1930'ların dünyasında iki örnek. liberalizmin ve faşizmin ortak noktalarının ikisinin de, kapitalizmin uygulanış biçimleri olduğunu söyledik. birbiriyle çelişen pek çok noktaları da vardır. özellikle yönetsel ilkeler açısından ama toplumsal alt üst oluşlarda ve devrim ile karşı devrim arasındaki diyalektik bağın hızlıca çalıştığı devrimsi dönemlerde- si eki burada benzeme manasında kullanılmıştır- liberalizm yükselen sola karşı faşizmi destekleyen bir cepheye geçmiştir. almanya'da faşizmin iktidara gelmesinde küçük mülk sahipleri gibi liberal burjuvazinin de büyük desteği vardır. aynı zamanda 70'li yıllarda cia destekli faşist darbelerde liberal siyasal öznelerin çok büyük toplumsal destek sağlamaları bu tarihsel bağdandır.

bugünlerde kendilerine yeni liberal akım denilen ve klasik iktisatı aştığını belirten akımlar ulus devletçilik akımları eleştirmektedir. bugün emperyalizmin en önemli eli olan siyasal liberalizm bir toplumsal rejimden ideolojik konuma doğru sıçrarken bunu söylem altında yapıyor. liberalizm ile emperyalizm arasına çok büyük ayrıksı yapılar koymak doğru olmaz. bunun nesnel bir verisi yoktur. fakat emperyalizm neo liberalizmi ciddi bir ideolojik akım olarak kullanırken aslında sömürge mekanizmlarını hızlandırmaktadır. yani zayıf kapitalist ülkeler piyasaya teslim edilecek, piyasada zaten yabancı sermayenin elinde olacak. sermayenin serbest dolaşımı içinde piyasa barışı ilanı edilecek. fakat emperyalizmin ana merkezlerinde devlet destekli kredi sübvansiyonları arttırılacak, devlet yatırımları kısıtlanmak bir kenara arttırılacak. zaten kendi piyasa barışını kurduğu için ancak faşizmi durgunluk dönemlerinde bir eğilim olarak gösterecek. ulus devlet yalnızca zayıflar için kaldırılıyor o da emperyalizmin hegemonyası adına. buna karşı çıkmanın tek yolu ise milliyetçilik, faşizm ve liberalizm arasındaki bağların net bir biçimde ortaya koyulmasıdır. başka yol o zayıf ülkenizi kurtaramaz.
hikayenin devamı için:

(bkz: insanlığa düşman bir ömür soros)
(bkz: piyasa faşizmi)