bugün

çanakkale savaşında yaşanmış gerçek bir hikayedir.

şöyle ki,

çanakkale savaşı başlamıştır, birliklerin birinde komutan henüz yeni gelmiş askerlerle birliktedir, tek tek sorar:

-senin adın ne?
-mehmet
-nerdensin?
-erzurum
-ya sen?
-sinan, ankara'dan
-peki sen?
-samsun'luyum, adım hasan

diyarbakır'dan recep, adana'dan hayri, kayseri'den mahmut... böyle gider, anadolu'nun dört bir yanından akıp gelmiştir vatan için daha çocuk yaşta aslanlar. gerilerde sessizce duran bir asker dikkatini çeker komutanın, saçları komple kına ile boyanmıştır, çağırır yanına:

-sen gel bakalım kınalı, senin adın ne?
-ali, komutanım
-nerden geldin?
-tokat
-peki bu saçlarında ki kına da ne?
-bilmiyorum komutanım, bizim oralarda adetmiş, anam yaktıydı.

artık askerlerin arasında kınalı ali olmuştur adı," kınalı gel, kınalı git" biraz da mütebessim , öyle kalır işte, ama ali bu duruma biraz bozulmaktadır. memlekete ailesine bir mektup yazar:

" babacım, anacım, ellerinizden hürmetle öperim, ben burada iyiyim, siz vatanı hiç merak etmeyin, bizler burada oldukça, hiç bir düşmana, vatanın bir karışı için bile ümit vermeyeceğiz evvelallah.....
. babacım ancak soracağım bir husus var, anam ben buraya gelmeden evvel başıma kına sürdüydü, burada bana artık kınalı derler bu yüzden, sanki az biraz bazen dalga geçerler, anam o kınayı sürmeyeyeydi keşke.... "

bu arada düşman kuduz köpek gibi geliboluya dört koldan saldırmıştır, işler ön cephede pek iyi gitmemekte, her gün yüzlerce şehit verilmektedir, ali'lerin birliği henüz daha acemi oldukları ve hazır olmaları gerektiği için arka cephelerdedir, ama kötü haberleri de sürekli almaktadırlar ve sonunda dayanamaz komutanın karşısına çıkarlar.

-komutanım bizi muharebe cephesine yollayın
-olmaz, siz daha acemisiniz, hazır değilsiniz
-komutanım bizi gönder, arkadaşlarımız zor durumda, hepimizin eli silah tutar, allah aşkına gönder, vatanın ihtiyacı varken bize, biz nasıl duralım burada.

sonunda biraz da mecburen istedikleri olur, ön cepheye gönderilirler, oradaki arkadaşlarına katılırlar, hep beraber çok çetin bir savunma yaparlar ve o büyük taaruzu geri püskürtürler, fakat maalesef kınalı ali'nin birliğinden de hiç kimse kurtulamamış, hepsi şehit düşmüştür.

aradan bir kaç gün sonra, kınalı ali'nin birliğinde komutana bir mektup getirirler, mektup ali'ye memleketinden babasından gelmiştir, komutan mektubu açar, okur ve bitirdiğinde yere diz çökmüş vaziyette, hıçkırıklarla ağlamaktadır.

" aslan oğlum ali, mektubunu aldık memnun olduk, ananla gözlerinden hasretle öperiz, bizim zaten sizler ordayken gözümüz hiç arkada değil, bu vatanı en iyi şekilde savunup, kafire aman vermeyeceğinize eminiz......
. bu arada ananın da diyecekleri var: oğlum bitane kuzum alim, arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler, bizim burada kına adeti vardır, mesela geline yakılır, yuvasına yavrusuna kurban olsun diye, koyuna kuzuya yakılır allah'a kurban olsun diye, işte ben de seni cepheye yollarken sana yaktım ki, gerektiğinde gözünü kırpmadan bu vatana kurban ol diye!"
.
kınalı ali'nin babasına yazdığı, babasının da ona cevaben yazdığı mektupların orjinalleri bugün çanakkale müzesinde sergilenmektedir.
.

evet o savaşta bu vatanın bir karış toprağı bile kaybedilmesin diye yaklaşık, 250 000 kınalı ali şehit düştü,

bizler, yani bugünün rahatlığını sefasını süren bizler, bu bize kalan rahatlığın sefanın nerelerden gelip geçtiğini çok kolay unutuyoruz,

akif'in deyişini hatırlayalım:

bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı,
düşün altında yatan binlerce kefensiz yatanı,
sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı
verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

ve özellikle bazı çapulculara verilen tavizleri yaşadığımız bu günlerde, toprağın altında kefensiz yatan o kınalı ali'leri ve onların neden orada yattıklarını asla unutmayalım ve unutturmayalım.
uydurma bir hikayedir.
bu hikayeye uydurma diyenlerin bence ya analarının amı ya da babalarının dölü uydurmadır çünkü belli ki nerden çıktıkları belli değildir.