bugün

dünya'da yaşanan küresel ekonomik kriz döneminde daha çok ve daha verimli çalışıp ekonomik krizi fırsata dönüştürmektir.
her ekonomik kriz sonrası iş barışı adı altında sermayedarın işçiye söylediği söz. "aynı gemideyiz" lakırtısında sermeyadar bir farkla haklıdır: kendisi lüks, işçisi alt kamarada bulunmaktadır hayat denilen yolculukta. ancak buradan bir hatırlatmayla çıkalım: 2001 krizi sonrasında mess bu cümleyi fazlaca kullanmış ve daha çok sektörel yoğunluklu mali krizden kendisini büyüterek çıkmıştır metal sektörü patronları. bunun yanında işçisine artık fabrikalar çalışmasa bile 5 yıl boyunca maaş ödeyebilecek kadar kar ilan etmiştir. ancak gene de metal sektöründe çalışan ve örgütlü olan işçilerin sosyal haklarından kısmaya çalışmış ve önce emek yerine, önce iş yeri sloganını destur edinmiştir. şimdi bu mudur iş barışı, bu mudur ekonomik krizden çıkış faturası? sanırım fatura bir tek işçiye kesiliyor, diğerleri popülist iddialarla izliyor, hepsi bu.
sendikalı olmayanların , haklarını koruyacak kuruluşları olmayanların zor durumda kalabilme ihtimali olan durumdur.

sendikaların da kendi içlerindeki durumu çözüp , halka kendisini daha iyi anlatması gerekmektedir.
türk metal-iş'le mess'in hep bir ağızdan son günlerde öğütlediği söz. daha evvel tersaneler de dok gemi-iş, belediyelerde örgütlü hak-iş de farklı dönemlerde söylediği sözdü. sendika mı dediniz? peki ya kazanılmış haklar, 8 saatlik işgünü, ücretli izin vs...? bunlardan ne kalıyor geriye?
sendikalar çalışanların haklarını koruyacaklarına ideolojik merkezler haline gelmişlerdir.

insanlara kendilerini anlatamamış , onlar için uğraştıklarını bir türlü hissettirememişlerdir.

durum böyle olunca malesef sendikalar köhneleşmiş , işlevsiz kuruluşlar haline gelmiştir.
maliyetlerde, işçilik payı %13-15 dir.
türkiye de verimsizlikten doğan maliyet yükü ortalama %30 dur.

not: bu entry başlıkla alakalıdır.
işçilik ücretlerinin peşin para olması kısıntı yapılacak ilk harcama olmasına sebep olmaktadır. verimsizlik maliyetleri ise peşin ödenmez. onun ödeme şartları çok daha faklıdır. sürekli ve ömür boyu ödenir.

her kriz aslında bir veya bir kaç sektörün çok etkilendiği krizdir. krizden potansiyel olarak nemalanma imkanı olan çok sektör vardır.

ayrıca krizden etkilenen sektörlerdeki ciddi kuruluşlarda bu krizlerden karlı cıkabilecek fırsatlar bulurlar. çünkü genellikle haksız rekabet eden diğer ciddi olmayan şirketler batacaktır.
(ciddiyetten asık suratı anlamıyoruz tabi. hatta o asık suratlılara el işareti yapıyoruz. he bi de ciddi görünücem diye bedenlerine suni bir diklik verenlere yapalım aynı işareti. haydi 1-2-3 bay bay.)

ne yapılmalıdır.

işte bu kısım zordur. çünkü krizde daha çok çalışmanız o an size birşey katmayacaktır. cünkü şirket bünyelerinde, faydalı çalışmaların sonuç vermesi yaklaşık 1 senedir. bugün yapacaklarınız 1 sene sonra fayda sağlayacaktır.

ne yapılmalıydı.

her gün kriz varmış gibi verimliliği artırıp, bunun bir kısmını fiyat indirimi olarak müşteriye yansıtıp, bir kısmını da 2 sene önceden trampet çalarak gelen, bu kötü olma ihtimali yüksek günler için yedeklemeli idi. *
verimlilik çok önemli bir konudur. örneğin türkiye'de akşam 7-8'lere kadar çalışılır hatta cumartesi de çalışılır , gelişmiş ülkelerde günde 8 saat çalışılır cumartesi pazar çalışılmaz ancak bizden ekonomik anlamda daha gelişmiş durumdadırlar.

türkiye'nin bu anlamda verimli çalıştığı söylenemez.
tabii ki küresel kriz'in nedeninin talep yetersizliği olduğu herkes tarafından açıktır.

zaten keynesyen modellerin tartışılması da bu sebebten dolayıdır.

keynes 1929'da ekonomik krizinin nedenini talep yetersizliği olarak açıklamıştı aynen şimdi birçok iktisatçının açıklamaya çalıştığı gibi.

o zaman da klasik okul denilen kişiler say'ın " her arz kendi talebini yaratır " sözü çerçevesinde hareket etmekte idiler.

keynes'in talep yetersizliği üzerinde yoğunlaşması ve 1929 buhranının bu yönde olduğunun anlaşılması say'in " her arz kendi talebini yaratır " sözünü boşa çıkarmıştır.

peki talep nasıl yaratılacak onun üzerinde durmak lazımdır.zaten çalışmaktan kasıtta budur talep oluşturmaya yönelik.

yani anlatılmak istenen küresel kriz döneminde kriz var diye ağlamak yerine daha çok çalışıp çözüm yolları bulmaya çalışmaktır.
krizler sadece talep düşmesi yaratır. talep sıfır olmaz. mesela ben peynir yemeden duramam gidip gene peynir alıcam kahvaltı yapmamıştır bu zavallı hala. her zaman 100 gram peynir yarım ekmek alırdım. bu sefer 50 gr. alayım diye bir düşünce hasıl oldu. ama ekmek vazgecilmez.

ne diyorsun pilotum montum ?

bu krizden peynirciler ve fırıncılar karlı çıkacak. *
bazı ürünlerdeki talep esnekliği konusununda iyi incelenmesi gerekmektedir. yani talep esnekliği yüksek ürünlerin bulunduğu sektörlerde fiyat oynamalrı ile talep yaratılabilir.
sorunun çözümü faiz gibi finans piyasaları çerçevesinde aramanın yanlış olacağı, ana temelin vergi indirimleri ile sağlanabiliecek bir ekonomik canlanma şeklinde olmasının daha sağlıklı olacağı düşünülen önerme.

bu durumda laffer'in " laffer eğrisi " şeklinde tanımladığı , vergi oranı düşürüldüğü zaman toplanan vergi miktarının artması yönündeki görüşü ile aynı zamanda vergi gelirlerinde de artış elde edilebilir.
küresel kriz'in türkiye'ye olan etkilerini azaltmak için daha çok üretim yapıp , yeni pazarlar bulmak için çalışmaktır.