bugün

sabah uyandığınızda başınıza gelebilecek en kötü olaylardandır. ne kadar yaşlansa da bir türlü gideceğini, birgün sizi bırakacağını aklınızdan bile geçiremezsiniz. en büyük teselliniz ise çok fazla acı çekmeden gittiğini düşünmenizdir. *
daha kötüsü kaybolması ve hiç bulunamamış olmasıdır.
bi gün o kayboldu, kayboldu dediler, ormana kaçtı dediler..
belki öldü deselerdi, ölümü küçük yaşta anlamış olacaktım. ölüm sevdiğin birinin aniden gitmesi diyecektim. ama o yaşta umudu öğrendim. acaba hala hayatta mıdır?
herhalde en son seksenlerin çocuklarının topluca yaşadığı üzüntüdür. o zamanlarda kalan mahalle kültürünün bir parçası da mahallenin köpekleri idi. dikkat edin sokak köpekleri değil mahallenin köpekleri.

bu hayvancağızlar küçüğünden büyüğüne istisnasız tüm mahalle sakinlerinin sahiplendiği köpeklerdi. yazılı olmayan ama herkesin bir şekilde bildiği mahalle kurallarına göre her ev tarafından sıra ile beslenirdi. o zamanlar azımsanmayacak kadar çok olan arsalarda mahallenin çocukları bu köpeklerle oynardı.

ve çocukluklarının belki de ilk büyük ve ortak acısı bu köpeklerini kaybetmeleri ile yaşanırdı. o zamanlar köpek ölümleri de bugünkü gibi belediyenin katliamları şeklinde değil daha çok bir araba kazası gibi sebeplerle olurdu. çocuklar ve hatta büyükler kaybettikleri köpeklerinin başında beraberce yas tutar, yine bugünküler gibi hayvanların cansız bedeni çöpe atılmaz, neredeyse merasimle gömülürdü.
Köpeği olmayanlar için birşey hissedilmeyecek durumdur.