bugün

Dünya tarihi bizleri acımasız biçimde hırpaladı ve tin her şeye egemen bir güç haline geldi. Sen benim paralanmış ayakkabılarıma değer vereceksin, çünkü bunlar senin çıplak ayağını koruyabilir, benim kullandığım tuzu önemseyeceksin, çünkü onu kullanabilseydin, patateslerine lezzet katabilirdin, benim görkemli saltanat arabama saygı duymalısın, çünkü ona sahip olabilseydin bütün sıkıntıların sona ererdi; ama sen onlara el uzatma hakkına sahip değilsin! insan birçok şey arasında özellikle ‘’kendi başınalığına’’, kendi ayakları üzerinde durabilmeye çok değer vermelidir, ama kendi başınalık onun yaklaşamayacağı, erişemeyeceği bir yerde olmalı, onun eline verilmemiş olmalıdır. Kişinin kendi ayakları üzerinde durabilmesi üstün bir meziyet olarak tanınmalı, buna saygı duyulmalı! Ama insan onu elde etmek için elini uzatırsa, vay haline! O zaman ona ‘’eli uzun’’ derler.

Ne kadar da fakirleştik, hatta elimizde hiçbir şey kalmadı denebilir! Her şey bizden uzaklaştırıldı, eğer elimize vermezlerse hiçbir şeye uzanma cesareti gösteremiyoruz. Biz artık verenin lütufkarlığı sayesinde yaşayabiliyoruz. izin almadan yerden bir iğneyi bile kaldıramazsın. Bu izni kimden alacaksın? Saygıdan! Saydığından! Eğer senin saydığın, onu sana malın diye bağışlarsa ve sende onu malın sayarsan, o zaman onu alabilirsin. Ve eğer ahlaklılık, akıl ya da insanlık adına görevlendirilmediysen, salt kendi adına düşünce üretemez, söz söyleyemez, bir edimde bulunamazsın. Ey arzularla dolu o insanın hiçbir kayıt ve şarta tabi olmayan mutluluğu! Seni kayıt ve şartların sunağında kurban etmek için ne kadar da acımasızca uğraşıyorlar!

Bu sunağın üzerinde bir kilise kubbesi yükseliyor ve duvarları giderek daha geniş bir alanı içine almak üzere ta ilerlere doğru kaydırılıyor. Bu duvarların içinde kalanlar kutsal sayılıyor. Sen artık onlara ulaşamazsın, onlara dokunamazsın. Bu duvarların çevresinde açlıktan kıvranarak, haykırarak dolaşacak ve dışarıda kalan birkaç dünyevi, cismani parçayı toplamaya çalışacaksın. Giderek kilisenin çevresinde daha geniş halkalar çizerek koşturacaksın. Bir süre sonra kilise bütün dünyayı içine alacak ve sen en ücra uçlara itileceksin. Bir adım daha attığın anda kutsallık dünyası, zaferi kazanmış olacak ve sen uçuruma yuvarlanacaksın. Haydi, henüz çok gecikmeden kendine gel ve çoraklanmış cismani ortamda dolanıp durma! Cesaretini toplayarak kilisenin kapısından içeriye dal! Eğer kutsallığı kapıp midene indirebilirsen, onu kendine mâledersin, artık o Senindir! Kutsanmış ekmeği sindirdiğinde, dışkınla birlikte ondan da kurtulmuş olursun! Kutsanmış ekmeği sindir ve ondan kurtul!

Max stirner - biricik ve mülkiyeti