bugün

arnavutluk emek partisi tarafından yayımlanan, enver hoca'nın 1980'De yazdığı makalesidir.

''Marksizm-Leninizm ile oportünizm arasındaki mücadelede en önemli olaylardan biri olarak tahire geçen ve öyle kalacak olan 81 işçi ve komünist partisi toplantısıdan bu yana yirmi yıl geçti. Bu toplantıda partimiz, Sovyetler Birliğinde iktidarda olan ve bütün uluslararası komünist harekete, dünyanın bütün komünist ve işçi partilerine boyun eğdirip onları kendi ihanet yoluna sokmak için her yolu deneyen Kruşçevin revizyonist grubuna ateş açtı.

Kasım 1960daki toplantıda Kruşçevci modern revizyonizme karşı açık ve ilkeli saldımırız beklenmedik bir hareket değildi. Tersine, Arnavutluk Emek Partisinin her zaman takındığı Marksist-Leninist tutumun mantıklı devamı, Marksizm-Leninizmin savunulup tutarlılıkla uygulanması için Partimiz`in uzun zamandır sürdürdüğü mücadelenin yeni, daha yüksek aşamaya geçişiydi.

Kruşçevcilerin iktidarı alışından, onlarla açıkça karşı karşıya geldiğimiz ana kadar, Arnavutluk Emek Partisi`nin, Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile ilişkileri zikzaklar, keskinleşme ve geçici normalleşme dönemlerini içeren karmasık bir süreçten geçti. Bu mücadele ve çabalar arasında, görüşlerin sürekli çatısması arasında, birbirini tanıma süreciydi. Partimiz, Kruşçevci revizyonist darbecilerin iktidara gelmesinden sonra, orada gelişmekte olan, önce pek açık olmayan ama adım adım somutlaşan olaylara, bazı tutum ve eylemlere dyanarak, kulaklari sağir edici sahte Marksist demagoji ardına gizlenen bu dönekler kliğinin oluşturduğu büyük tehlikeyi sezmeye, bu kliğin bir bütün olarak devrim ve sosyalizm davası için ve ülkemiz için büyük bir tehdit haline gelmekte olduğunu anlamaya başladı.

Nikita Kruşçev`in uluslararası komünist hareket ve soyalist kamp üzerine ve tutumlarının, bizim görüş ve tutumlarımızdan farklı olduğunu gittikçe daha çok farkediyorduk. Özellikle Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20. Kongresi, Kruşçev ve Kruşçevcilerle çelişen tutum takınmamıza yol açan olay oldu. Yugoslav revityonistlerine karşı takındıkları uzlaşmacı tutum, ilkesiz diş siyasetlerinin birçok yönü, önemli uluslararası sorunlardaki yanliş ve hiç de Marksist olmayan tutum ve eylemleri vb. Kakkındaki kuşku ve itirazlarımızı Marksist-Leninist olduğumuzdan ve Marksist-Leninist yoldan Sovyet önderlerine birçok kez belirtmiştik. Bazen geri çekilir gibi yapıyorlardıysa da, yollarına devam ediyorlardı; biz ise, bize sunduklarını yutmayı reddediyor, tersine görüşlerimiti savunuyor ve kendi iç ve diş siyasetimizi uyguluyorduk.

Böylece zaman geçtikçe birbirimizin tavrını daha iyi öğendrik; her iki taraf da giğerine güvenmez oldu. Kensi payımıza biz, Sovyetler Birliği ile, halkı ile dostluğumuzu korumayı sürdürüyorduk; Lenin ve Stalinin öğretilerine göre sosyalizmi inşa etmeyi sürdürüyorduk; eskisi gibi yüce Stalini ve eserini savunmayı, Yugoslav revizyonizmine karşı tutarlı mücadeleyi sürdürüyorduk. Sovyet revizyonistlerine karşı var olan kuşkularımız artıp günbegün derinleşti, çünkü Kruşçev ve şürecası günbegün Marksizm-Leninizme aykırı hareket ediyorlardı.

Kruşçev, 20. Kongreye ve Titocular, emperyalizm vb. Kunularda izlediği siyasete ilişkin kuşkularımız olduğunu biliyordu; ama taktiği, biz Arnavutlarla durumu gerginleştirmekte acele etmemekti. Arnavutluk kalesini içeriden fethetmek için Sovyetler Birliğine gösterdiğimiz dostluktan yararlanmayı, gülücük ve dehfitlerle, azaltılmiş, krediler vererek, ama aynı zamanda baskı ve kuşatmalarla bizi çuvala sokmayı umuyorlardı. Kruşçev ve Kruşçevciler şöyle düşünüyorlardı: „Arnavutlarlı tanıyoruz. Ne kadar dikbaşlı, ne kadar ateşli olurlarsa olsunlar, gidecekleri başka yer yok, köşeye sıkıştırdık; eğer naz eder, bize itaat etmezlerse, dişlerimizi gösteririz, yollarını kesip boykot ederiz, bize karşı çikan herkesi deviririz“.

Kruşçev grubu, amacına „akıllı uslu“ ve „sessiz sedasız“ ulaşabileceğini düşynerek bu hareket çizgisini hazırlayıp geliştirdi ve derinliştirdi. Ama gerçek onları bu taktiğin ürün vermediğine inandırıyordu, böylece sarbışızlandılar, küstahlaştılar. Durum gergin leşiyor, „yumuşuyor“, yeniden gerginleşiyordu. Bu çizginin Kruşçev ve şürekasını nereye götüreceğini anlıyorduk. Bu nedenle despotça tavırlarına karşılik verirken de uyanıklığımızı pekiştiriyor, ilkelerimizi korurken „barış“ ı uzatmaya çalışıyorduk.

Ama bir an geldi, bardak taştı. Önceden var gibi görünen „barış“ artık süremezdi. Kruşçev bize boyun eğdirmek ve tepeden tırnağa oportünist çikgisini izlemeye zorlamak için açıkça saldırıya geçti. O zaman Kruşçev`e açıkça ve yüksek sesle „Hayır!“ dedik, hain faaliyetine „Dur!“ dedik. Uzun ve çok zorlu bir mücadele başladı; bu mücadelede, partimiz kendisine ve onu doğuran ve yetiştiren halkımıza şan olsun diye, kendi sosyalist anayurdunun çikarlarını sürekli savundu, Marksizm-Leninizmi, gerçek uluslararası komünist hareketi aralıksız savundu.

O zaman birçok kişi Arnavutluk Emek Partisinin tutumunu anlamadı; bu eylemi aceleci bulan Partimizin ve ülkemizin dostları bile vardı; bazıları Kruşçevcilerin ihanetini henüz tamamen kavramamıştı; bazıları Çine yakınlaşmak için Sovyetler Birliği yle bozuştuğumuzu düşsündü vb. Bugün, yalnızca dostlar değil, Sosyalist Arnavutlukun düşmanları da Partimizin her tür oportünizme karşı verdiği ve vermekte olduğu kesintisiz mücadelenin ilkeli niteliğini anlamıştır.

Zaman, Arnavutluk Emek Partisi`nin Kruşçevcilere karşı mücadele etmekte, Kruşçevcilerin çizgisini izlememekte ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Küçük Anayurdumuz, çok değerli özgürlük ve bağımsızlığını, sosyalizm yolunda başarıyla ilerleyişini o gün de bugün de çok büyük fedakarlıklar isteyen bu mücadeleye borçludur. Yalnızca Partimizin Marksist-Leninist çizgisi sayesinde, Arnavutluk Rusların ya da başkalarının koruması altında bir declet olmadı, hiçbir zaman da olmayacak.

1961den bu yana Emek Partimizin Kruşçevcilerle herhangi bir bağı ya da ilişkisi yoktur. Emek Partimiz gelecekte de onlarla asla parti ilişkisi kurmayacaktır. Sovyet sosyal - emperyalistleriyle devlet ilişki,iz daho yok, asla sa olamyacak. Şimdiye kadar olduğu gibi partimiz, Marksizm-Leninizmin bu düşmanları teşhir için ideolojik ve siyasal mücadeleyi tutarlılıkla sürdürecek. Kruşçev iktidardayken de, indirilip yerini Brejnev kliği aldığında da böyle davrandık. Partimiz hiç hayal kurmadı; tersine, Kruşçevin en yakın iş arkadaşları olan, Sovyetler Birliğinde revizyonist karşı-devrimi birlikte ürgütleyip hayata geçirmiş olan Brejnev, Kosigin, Suslov, Mikoyanin ve başkalarının eski ćizgilerine ısrar edeceklerine partimiz emindi, kesin kanıya varmıştı. ( Bakınız, “N. Kruşçevin Düşüşüyle Kruşçevci Revizyonizm Tasfiya Edilmedi” başlıklı makale. Enver Hoca, Seçme Eserler, Cilt 3, “8Nentori” Basımevi, Tiran 1980, Íng. Bas., s. 657-665.)

Ustanın kendisinin bitmek bilmezmaskaralıklarıyla gözden düşürdügü Kruşçevizmi kurtarmak için Kruşçevi tasfiye ettiler; Sovyetler Birliğinde kapitalizmin tam restorasyonunu daha yoğun ve etkin uygulamak amacıyla “baba” yı tasfiye ettiler (Kruşçev, 14 Ekim 1964`de görev lerindem alındı).

Bu yönde, Brejnev ve şürekası, kötü ünlü oğretmenleririn “değerli” oğrencileri” olduklarını kanıtladılar. Devletlerinin dış syyasetini, byük devlet şovenizmi, yayılma ve hegemonyacılık siyasetine dönüştürürken, ülke içinde faşist dikta rejimi kurup güçlendirdiler. Brejnevci Kruşçevcilerin önderliği altında, Sovyetler Birliği dünya çapında emperyalist bir devlete dönüşttürüldü ve ABD gibi, dünyaya egemen olmayı amaçlıyor. Çekoslovakyadaki trajik olaylar (Ağustos 1968de Sovyet revizyonistlerinin ve uydularının orduları Çekoslovakyayi işgal etti), Varşova Paktı ülkeleri üzerinde Kremlinin egemenliğinin pekiştirilmesi, Moskova`ya çok yönlü bağimlılıklarının güçlendirilmesi, Sovyet sosyal-emperyalizminin elinin Asya, Afrika ve diğer yerlere uzanması, Sovyet sosyal-emperyalizminin tamamen gerici politikasının aci kanıtları arasındadır.

Brejnev`in gerici iç ve dış siyaseti hakkında partimizin doğru değerlendirmeleri ve tahminleri sürekli doğrulandı ve doğrulanıyor. En son örnek Afganistan; orada Brejnevci Kruşçevciler acık faşist saldırıya giriştiler, şimdi sosyal-emperyalist işgallerini sürdürmek için halk sacaşının alevlerini kan ve ateşle bastırmaya çalışıyorlar.

Küçük anayurdumuz ve halkımız, bzgün emperyalist ya da sosyal-emperyalist kölelik altında inleyenlerin kaderini yaşamadı; bu olgu, Emek Partimiz`in her zaman izlediği tutarlı. Yürekli ve ilkeli çizgisinin doğruluğunun en iyi kanıtıdır.

Bu doğru yolun şerefi tüm partiye, özellikle de önderliğine, Merkez Komitesi`ne aittir; rehber teorimiz Marksizm-Leninizmin öğretileri ile yoğrulmuş, bu öğretilere sadık olan Merkez Komitesi, her zaman partiye ve halka dğru önderlik etti, etmektedir. Vermek zorunda olduğumuz büyük sınavlarda, partinin önderliği ile birliği,halkın parti çevresindeki birliği göz kamaştırdı ve daha da çelikleşti. Kruşçevci revizyionistlere karşı zorlu, ama şanlı mücadelede de, bu çelikten birlik partiye destek ve güç verdi. Arnavutluk, her tür düşmanın baskı ve şantajına, gülücük ve damagojilerine göğüs gererek istikrar ve güvenle ilerledi, ilerlyor. Ístikrar ve güvenimizin temeli bu birliktir.

Bir komünist ve partinin önderi olarak ben de, partimizin tüm bu yiğit mücadelesine canla başla katılmalı, katkıda bulunmalıydım. Arnavutlukun kurtuluşundan beri, özellikle de 1950-1960 yılları arasında, parti ve ünderliği tarafından görevlendirilerek, Sovyet ünderleri ve öteki komünist işçi partilerinin başlıca önderleri ile resmi toplantılarda birçok kez Parti ve devlet heyetlerine başkanlık ettim. Yine birçok kez karşılıklı ziyaretlerde bulunduk. Komünist partilerle görüş alışverişlerinde ve Uluslar arası toplantılarda bulundum. Buralarda partimizin doğru çizgisini, karar ve talimatlarını dile detirdim, savundum. Tüm bu toplantı ve ziyaretlerde, Stalin Dimitrov, Gottwald, Bierut, Pieck ve başkaları gibi şanlı, unutulmaz önderleri yakından tanıdım; uzun ve karmaşik olan bu süreç içinde gerek Sovyetler Birliğinde, gerekse eski halk demokrasisi ülkelerinde adım adım iktidarı gaspeden Kruşçevci hainlerle de ilişkiye girmem, onları tanımam da gerekti.

Onlarla ilişkiler ve bu dönemde partimizin takındığı tutum, parti Merkez Arşivinde yer alan diğer belgelerde olduğu gibi, parti belgelerinde, Merkez Komitesi kararıyla yayınlanmakta olan yazılarımda bulunmaktadır. 1953te, Stalin`in ölümünden sonra, Kruşçev grubunun Arnavutluk Halk Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkileri kestiği 1961 yılı sonuna kadar olan dönem içinde, Kruşçevcilerle temaslar ve pekçok çatışmalardan anılarım ve izlenimlerim olan bu notları şimdi baskıya veriyorum. Ínanıyorum ki döneme ilişkin yayınlanmış diğer belge ve materyallerle birlikte ele alındığında bu notlar da, hem Sovyet revizyionistlerinin ülke içinde ve dışındakı karşı-devrimci faaliyetini, hem de partizimin Marksizm-Leninizmi, halkı ve soyalist anayurdumuzu savunmak için verdiği her zaman doğru ve tutarlı olan mücadeleyi komünistlerin ve emekçilerin daha yakından tanımalarına hizmet edecektir.''