bugün

öncelikle şunu bilmemiz gerekir. kelimeler anlattıkları şeylerin, hislerin karşılığı değildir. söz gelimi bir tatlıya, tatlı dediniz diye o tatlı olmaz. içinde tat veren bir madde, şeker olduğu için tatlı olur ve buna tatlı denmiştir. korku da bunun gibidir bazı hislerimize korku denildi diye o hislere önyargılı yaklaşmamlıyız, ondan korkmamalıyız.

korku bir şey, bir his karşısındaki tepki diye bilinir. aslında bu değildir korku. uçurumun kenarındaki hissettiklerimiz, düşündüklerimiz korku değildir. veya kişinin kendisini uçurumdan aşağı salmamasının sebebi olan duygular korku değildir. korktuğu için bu tepkileri vermez kişi. bunlar vücudun kendini koruma istediği doğrultusunda hissedilen şeylerdir, içgüdüdür. başka bir örnek vermek gerekirse, üzerine doğru gelen bir arabadan kaçan insan, korktuğu için kaçmaz. korku değildir o insanın hissettikleri, sadece vücudun kendini koruma isteğidir, içgüdü yine. bu örnekleri çoğaltabiliriz.

peki korku nedir? korku, beynin şu anda yaşanılan bir olayı alıp, geçmişle kıyaslaması ve bu olayın gelecekteki etkilerini göstermesi sonucu oluşan tedirginliktir, boşluktur. buna psişik korku da denir. yani korku değimiz his, sadece beynin geçmişteki yaşanmışlıkları ve geleceği kullanarak kişiye yaptığı bir oyundur. bunun sebebi de bilinmezliktir. geleceği bilmek teoride mümkündür lakin uygulamada imkansızdır. eğer kişi yaşadığı anda evrendeki her şeyden haberdarsa, her şeyin nasıl bir hareket izlediğini, her bireyin ne düşündüğünü bilirse bir sonraki anı kesin bir şekilde bilir. bu da uygulama da mümkün değildir. ve bu da bilinmeyeni doğrurur; insanoğlu geleceği bilemez. bu bilgisizlik o an yaşanılan olayın, geçmişle mukayesiyle de destelenince kişi o an korkar. çünkü elinde sıfır vardır, bilinmezlik.

daha kolay anlaşılması için somut bir örnek verelim(kolay anlaşılması için, bayık ve sıradan bir örnek vereceğim): şimdi kendinizi düşünün, karşı cinsten güzel birini gördüğünüzü düşünün. kalbinizin ritmini değiştiren biri, size göre sevilesi biri. siz o’nu gördüğünüzde şu anda olursunuz, geçmişle-gelecek veya başka faktörlerin etkisi altında kalmadan o’nunla tanışmak; o’nunla konuşmak istersiniz; o’nu izlemek istersiniz. lakin değil saniyeler anlık bir zaman dilimi sonrasında hemen kafanızda soru işaretleri ve kısmen sonuçlar olmuştur. beyniniz çoktan içinde bulunduğunuz durumu geçmişteki benzer yaşanmışlıklarla karşılaştırmış ve gelecek adına belirsiz bir son yazmıştır size ve sizi korkutmuştur. “ya tanışmak istemezse ve terslerse; ya rezil olursam; ya üzülürsem” gibi olumsuzluklarla boğuşursun o zaman ve çok büyük ihtimal yenilirsin. çünkü korkarsın gelecekten, bilinmezlikten. işte korku budur, kişinin başta da söylediğimiz gibi: bilinmeyen karşındaki tepkisi.

bu olaya ilimsel yönden bakmak gerekirse: beynin sağ lobu sadece bu anı yaşar, sadece bu anla ilgilenir, yaşadığı anla; sol lobu ise geçmiş ve gelecekle ilgilenir, bunlarla doludur. tüm öğrendiklerimiz, gördüklerimiz, duyduklarımız buradadır. ve bu iki lobun arasında corpus collosum denilen, 300 milyon kasın kifinden oluşan bir bağlantı vardır. ve bu bağlantı sayesinde iki yarı küre birbiriyle haberleşir. şimdi siz yaşadığınız anda bir şey görürsünüz, o şey corpus collosum bağlantısıyla sol loba iletilir. sol yarı kürede önce ne olduğunu, neye benzediğini, ne renk olduğunu,... anlarız. daha sonra yine sol yarım küre bu şeyi, düşünceyi geçmişle karşılaştırır; karşılaştırdıktan sonra sol yarı kite bu sefer din, gelenek-görenek, adet vb olguları filtresinden geçirir. en sonunda ise gelecekteki olumsuz izlerini bize hatırlatarak göstererek, korkmamızı sağlar.

işte korku budur. ve bu korku özgürlüğünüzü elinizden alır. aldığınız kararlar sizin kararlarınız değildir, yaptığınız işlerden zevk alamazsınız. yaratıcı özelliğiniz körelir, yaratamazsınız. bir sanatçı olamazsınız. sanatçı olmak için yeteneğe gerek yok; çok çalışmak ve özgür olmak yeter. zira yapılan araştırmalarda da kişinin yaratıcı yönünü veya yaratıcı tarafının beynin sağ lobu olduğu kefedilmiştir. bu anla ilgilenen, bu anda yaşayan sağ lob. hiç düşündünüz mü neden alkol, uyuşturucu vs gibi madde bağımlıları vücdudu geçici oalrak uyuşturan madde kullanan kişiler genelde güzel sanat işleri ortaya çıkarır. zira o uyuşturucu, alkolun etkisiyle kısmen de olsa corpus collosum dediğimiz bağı uyuşturuyor ve o sanatçı korkudan uzaklaşıyor çünkü sağ lob ve sol lob haberleşmesi yavaşladığından veya hiç olmadığından sanatçı sadece yaşadığı anda kalıyor ve korkmuyor. korkmayınca özgür oluyor ve istediğini, istediğini çiziyor ve o sanat oluyor. hatta sanatçılara özgür veya özgür ruhlu demesinin nedeni de budur. zira her şeyden arınmış bir kişilikle, öz benlikle yapıyor o eseri, özgür olarak. buna başka örnek tiner çeken çocuklar. onlardan korkarız niye korkmuyor deriz, bunun sebebi de tinerin onlarda kafa yapması, yani beynini uyuşturması değil midir? korkmaktan da sadece sorgulayarak, sorular sorarak ve düşünerek kurtulabilirsiniz. bir hareket yaptığınızda direk kendi kendinize sorun, ‘ben niye böyle yaptım?’ veya ‘ben niye böyle yapmadım?’ siz kendinize sorular sorup, cevaplar verdikçe. her şeyin farkında olacaksınız bu farkındalık sizin gözünüzü açacak ve kandırlamayacaksınız. özgür olacaksınız korkmayacaksınız.

peki kişi niye kendisini korkutur? çünkü öyle eğitilmiştir kişi. doğduğundan itibaren sana korkman öğretilir. bunu şöyle örnekleyebiliriz: kendinizi düşünün, hep korkmadınız mı? hep korkutulmadınız mı? daha küçükken “öyle yapma, amcada iğne var, iğne yapar; oraya gitme, öcü var; doktor olmazsan aç kalırsın...” gibi cümlelerle korkutulmadık mı? ve bize bunu en sevdiğimiz kişiler, <isteyerek veya istemeyerek önemli değil> anne-babamız yapmadı mı? bunları bırakın, gülmekten bile korkutulmadık mı? ağız tadıyla kahkaha atamadık. buna yeltendiğimiz de ‘sessiz gül’ diye uyardılar. daha sonra okula gönderdiler. eğitim sistemi ezber üzerinedir. hangi öğrenciye sorsanız bundan şikayetçidir değil mi? peki hiç düşündünüz mü niye böyle? sistem böyle çünkü ezberlemek ve ezberdeki bilgiyi çağırmak için beynin sol lobunu kullanırız. zira sağ lob sadece bu anla ilgilenir demiştik. kişi bunu hiç sınıfta kalmadığını sayarsak 16 yıl boyunca yapınca bu alışkanlık haline geliyor. hal böyle olunca kişi daha çok korkuyor ve yaratıcılığın kökeni olan sağ lob da egale olmuş oluyor. bu yüzden gerçek sanatçı diyebileceğimiz kişiler elle gösterilecek kadar az. ki ortalama dünyada 6 milyar insan yaşıyor denirken. emirler doğar, doğmaz başlamıştı zaten. onu yap, bunu yapma! kaç yıllık dünyada, kaç milyar insanın ortak özetidir: tüket, itaat et, öl!(consume obey die!)

korkun bizden, çünkü biz korkarak yaşamak istemiyoruz!
___
***
jill bolte taylor'un konuyla alakalı bir konuşması:

http://www.ted.com/talks/...ul_stroke_of_insight.html
___
***
korku üzerine
üçnoktam