bugün

korkularımızın neler olduğnu biliriz ancak kaygılarımız belirsizdir.
herhangi bir cisimle alaksı yoktur. böcekten korkarız, palyoçadan korkarız ama işten çıkartılmakmaktan korkmayız bu durumdan kaygılanırız. kaygı ile başa çıkamayınca yerini korkuya bırakır.
kaygı girişimin sonucunda gerçekleşebilir ama korku girişememeyle sonuçlanır genelde.
(bkz: tırıs tırıs etmek)
korku anlık bir şeydir.(önüme kedi çıktı korktum)

kaygı ise günlerce sürer.(çok kaygılıyım kötü birşey olacak diye)
kaygı üzülme halidir, korku ise delirme hali.
objesi belli olan kaygılarımıza korku adı veririz; algıladığımız her hangi bir "tehlike"ye karşı verdiğimiz duygusal bir tepkidir, korku. bu bakımmdan ölüm korkusundan bahsetmek, salt ontolojik anlamda mümkün değil.

kaygıda ise (hakkında) kaygı duyulan şey/obje/olgu belirsizdir. kaygının çıkışı kaygılılıktır - tabi bunu heidegger diyor, zira korkululuk da korkuyu doğurur. örneğe dönersek, ölümden kaygı duyarız. ölümün örnek olarak seçilmesi ise tesadüfi değildir. çünki kaygı, heiddeggerci anlamda, ölüme doğru varlığın özünden(varoluşundan-heideggerde diğer existenzphilosopher'den farklı olarak varlığın özü onun varoluşudur) ayrı bir şey değildir. onunla birliktedir. mütekellimler gibi ifade edersek, zatı ile kaimdir. böyle agalar. anlayacağınız yeni bir dünya her zaman mümkün değil.
(bkz: aynı bokun lacıverti)