bugün

arada kafamız iyi olduğunda arkadaşlarla konuştuğumuz bi konu. bazı insan kendine çok dürüst, buna farkındalık da deniliyor, genelde insanın hayatını sekteye uğratan, zarar veren de birşey.

kendi kendine eleştirel bi bakış yöneltebilmek, yaptığı hareketlerin aksiyonların arkasındaki aslında o kadar da masum ve romantize olmayan durumları analiz edebilmek gibi bi durum. baktığınızda insan da çoğu zaman masum değil zaten, hep gizli bi ajandayla faydasını maksimize etmeye programlanmış algoritma gibi şerefsiz bi varlık. içgüdüsel olarak.

tanıdığım insanlara bakınca bu konuda insanları rahatlıkla 4'e ayırabildiğimizi görüyoruz. hiyerarşik olarak sıralarsak;

1- kendine dürüst olma durumundan haberdar olmayan, buna hiç kafa yormamış insan;

hayvandan bi tık ötede evrimsel süreçte bu. şeyleri yapma sebebine dair hiç düşünmemiştir, çevreden ne gördüyse, nasıl alıştıysa onu uygular, kafası püripaktır. kafayı kırmış bi muhalifseniz bu cümleleri okuyunca aklınıza direkt akp'liler gelecektir ama ne yazık ki gerçek daha korkunç. kendini okumuş, aydın sayan insanların da büyük çoğunluğu bu durumda.

bu gruba, konuya ilişkin iletişim, aktarım yaptığınızda da algılamaz, vücut gerçekleri şiddetle reddeder, saldırıya uğramış hissederler. kezban tabir ettiğimiz kesimde yaygındır bu semptom. erkek karşılığı da var tabi, ben daha çok kadın kısmısının psikolojisinin derinliklerine indiğimden o tarafı daha iyi biliyorum sadece.

2-bu konuda kafa yormayan, ama aktarıldığında algılayabilen, yeni düşüncelere açık, merakla dinleyip anlamaya, yeri geldiğinde kendine uygulamaya çalışan kitle;

bakınca en fazla arkadaşımı bulunduğum kitle bu. kendinizi 3 ya da 4. grupta görüyorsanız 1. grupla zaten anlaşamıyorsunuz, 3. ve 4. gruplar ise birbirine ters manyetizma yapıyor, itiyor. 2. grup ile ise birbirini çeken bi durum var. o sizin düşüncelerinizden besleniyor, siz onun saflığından, kafası rahatlığından.

bu kitlenin özelliği şöyle; bak bir de buradan bak, bunu böyle böyle yapmanın, düşünmenin esas sebebi kendinle ilgili şöyle şöyle varsayımların, umutların, düşüncelerin diye aktardığında eğer ortada ikiniz arasında bi çıkar çatışması yoksa, "he lan, hakkaten de öyle ha, peki burda niye böyle yaptım sence o zaman" diye insan gibi iletişim kurabiliyor, sizden aldığı şeyle kendisini gözden geçirebiliyor. yeni fikirleri dinlemeye, öğrenmeye açık ama üretemeyen bir grup bu 2. grup.

2. grupla ancak mesele ikiniz arasındaki çıkar çatışmasıysa sıkıntı yaşarsınız, onun dışında gül gibi geçinirsiniz diyebiliriz.

3-bu konuda kafa yoran, bu alanda ekmek olduğu, bunun bir hayat tarzı olarak benimsenmesi durumunda fayda sağlanabilir bi duruş sergilenebileceği sonucuna varan çakallar, sansarlar;

bunlar tatlı su self-eleştriselleridir. kendilerini eleştirir, çuvaldınızı kendilerine batırırlar ancak motivasyonları farklıdır 4. gruptan. bu şekilde kendilerini korumaya alma, savunma sağlama peşindedirler. mesela sık sık kendilerine laf sokar, kendilerinin içinde bulundukları absürdlükleri ortaya koyarlar ki bu görev 3. şahıslarca gerçekleştirilmesin, bu sayede damage almasın falan gibi.

loş sohbet programını yapan caner özyurtlu mesela değme bi örneği bunun. kendilerine göre bir çevre oluştururlar bu sayede, fena olmayan insani ilişkiler kurabilirler.

4- hardcore/ fanatik self-eleştiriseller;

kendimi ve az sayıda arkadaşımı içinde gördüğüm grup bu. bunlarda kendini eleştirme, dünyayı hafife alma artık yıkıcı boyutlara ulaşmıştır. hayat anlamını yitirir, bir nevi alber camus, yabancısı olur çıkarlar.

4. grupta yer alan iki insan birbirlerini gördüklerinde tanırlar; bu gerçeği bi yerde birbirlerine açarlar. açarken de şunu bilirler; "biz anlaşamayız". birbirlerine saygı duyan ancak birbirini yormamak adına birbirinden uzak duracak, 2. ya da. 3. gruptaki insanlara yönelecek iki ayrı bireydir onlar artık. çünkü tek ipte iki cambaz oynamaz.