bugün

ciddi yan etkileri olabilecek davranış.

edit: kemalistler kuduruyorlar galiba, sakin olun olum, elimde 10 kişiyle yapılmış faz 1 klinik araştırma var. kızdırmayın açıklarım.
kemalist olan dinsiz olucak diye bir olgu olmadığı için normal bir davranış sayılabilir.
kemalistliği dinsizlik olarak gören dengesizin bir yere varamayacağı eylemdir.
bırakın ne hali varsa görsün. o inandığı kemalizm dini ona hiçbir şey kazandırmayacaktır.

boş bir eylemdir.
kötü bir eylemdir çünkü kimse zorlanmamalı.Kemalisti bırakın şakirt olsa bile. (bkz: yeni nesilin sıçışı)
Kemalizm ve Din
Kemalizm' de her birey istediği dini inananca bağlı olabilir ve ibadetini istediği gibi yapabilmektedir. Devlet yapısında laiklik uygulanır ve din ile devlet işleri birbirinden ayrılır. Laiklik, din düşmanlığı demek değildir, o yüzden sekülerlik ile karıştırılmamalıdır. Atatürk, islam dininin çeşitli hurafelerle beraber kötü bir duruma düştüğünü, dinin akla, fenne ve ilme uygun olması gerektiğini söylemekteydi. Atatürk'e göre, Osmanlı imparatorluğu'nun çöküşünü hazırlayan önemli sebeplerden birisi islamiyet'ten uzaklaşmaktı:

“ islam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla islamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek islamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek islam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. işte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor... ”


Evet, Türk insanının yaşadığı din gerçek islam'dan uzak, hurafeler ve batıl inançlar üzerine kurulu bir dindi. Bu din, Türkiye'yi karanlığa götürüyordu. Bu gidişi durdurmanın tek çaresi vardı: Gerçek islam'ın halka anlatılması... Yani hurafeleri, batıl inançları içinde barındırmayan, Atatürk'ün, akla, fenne, ilme uygun... dediği, dinin özünü teşkil eden Kuran'ın anlatılması gerekiyordu. Atatürk bu amaçla şunları söylüyordu:

“ Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır. ”

“ Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu Kitap'ta neler olduğunu Türk anlasın. ”


Atatürk, Kuran'a olan bağlılığını onu 'Kitab-ı Ekmel' yani (En Mükemmel Kitap) diye tanımlayarak dile getiriyordu. Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü'ne hafızları çağırtarak sık sık Kuran okutmuş, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuş ve hafızlarla meal ve tefsir konularında fikir alış verişinde bulunmuştu.

Atatürk özel sohbetlerinde pek çok kez dindar olmanın gerekliliğinden, Hz. Muhammed'in hayatından, Asr-ı Saadet ve Hülefayı Raşidin (dört halife) dönemlerinden, islam'ın yüceliğinden, Allah'ın kudretinden söz etmiştir. islam Dininin son ve mükemmel din, Hz. Muhammed'in de son peygamber olduğunu her fırsatta vurgulayan Atatürk, ulusuna da dindar olmayı, dinini öğrenmeyi öğütlemiştir.

Din eğitiminin öneminin de farkında olan Atatürk, bu eğitimin okullarda verilmesi gerektiğini şu sözleriyle ifade etmiştir:

“ Her fert din ve diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası mekteptir. Fakat nasıl ki her hususta yüksek mektep ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazımsa, dinimizin hakikatini tetkik, tetebbu ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere sahip olmalıyız. ”


Atatürk, islam'ın akıl ve mantığa uygun olduğunu da aşağıdaki sözleriyle belirtmiştir:

“ Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, islam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. ”


islam Dini hakkında bu kadar güzel fikirlere sahip olan ve her ortamda bu düşüncelerini dile getiren Atatürk, açıktır ki Allah'tan korkan, Allah'ın emirlerini elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışan bir Müslümandı.

Atatürk; islam peygamberini çok iyi tanımış, onun üstün özelliklerini çeşitli vesilelerle anlatmıştır:

“ O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür. ”


Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Hz. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.

“ O'nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar. Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir'de kazandığı zafer, fani insanların karı değildir; O'nun peygamber olduğunun en kuvvetli işareti işte bu savaştır. ”


Atatürk'ün Hz. Muhammed'e duyulacak sevgiyi tarif ettiği sözleri ise şöyledir:

“ Büyük bir inkılap yapan Hazreti Muhammed (s.a.v)'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir. ”


Ayrıca Atatürk'ün Balıkesir Hutbesi O'nun bir Müslüman olduğunun kanıtıdır:

“ Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamber Efendimiz Hazretleri, Cenâb-i Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizami, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimussan'daki açık ve kesin hükümlerdir.
insanlara maneví mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır.

Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber çalışmalarında iki yere, iki eve sahipti. Biri kendi evi, diğeri Allah'in evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazret-i peygamber'in mübarek yollarını takip ederek bu dakikada milletimize ve milletimizin şimdiki ve geleceğine ait konuları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde, Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni bu şerefe kavuşturan Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum.

Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. işte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz için her şeyden önce hakimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.

Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, millet fertlerinin tamamının arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.

— 07 Şubat 1923, Balıkesir, Zagnos Paşa Camii ”


Atatürk'ün bazı sözleri ise islam hakkında olumsuz değerlendirmeler içermektedir, bunlardan bazıları şöyledir:

“ Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir; adeta halkı bir kapana kıstırırlar. benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. isteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu manyıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır.”

“ Evet, Karabekir; Araboğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kurânı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım. Tâ ki, budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler...”

“ Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

“ Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk'lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin gayesi milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah'a kendi lisanında değil Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah'a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.
(alıntıdır)
detaylı bilgi için:
http://tr.wikipedia.org/w...%BCrk%C3%A7%C3%BCl%C3%BCk
(bkz: öğren de gel)
kemalistlerin tayyipçilerden daha dinci olduğu gerçeğini bilmemek ne cahillik ama. tayyipçiler gibi göstermelik din değil allah için kendi dinlerini yaşamak en doğru olandır biz kemalistler için!
zorlamaya gerek yoktur; girer, gezeriz efenim, yobaz mıyız biz kat'i kurallarımız olsun, ki ben dinsizim; siz acaba ideolojilerle, dinleri mi karıştırıyorsunuz, ikisi farklıdır, biri inanıştır; tanrı-peygamber, uçan at falan, diğeri sistem, toplum planı, sorgulamaya açık, deneysel öneriler; kişiselden kabul görmüş bir genelliğe..
bir kemalist bile, takunyacı arkadaşının hatrı için camiye gidebilir. anlamsız bir davranıştır, arkadaşının gönlü olsun diye yapmıştır. işte memleketim türkiyem böyle birşeydi düne kadar. insanlar birbirlerine saygı ve sevgi duyarlardı.

ta ki sömürgeci uşağı takunyacılar kontrolden çıkıncaya kadar. şu anki tiksinti birçok insanı inancından, huzurundan, eşinden-dostundan etmiştir. ne uğruna? memleketi bölmek isteyenlerin komisyonunu yiyen, memleketi peşkeş karşılığında maddiyat ve prestij gibi komisyonlar elde eden bir avuç takunyacının zevk-ü sefası uğruna. taşşağınız sağolsun be koçlar... sizin dediğiniz gibi, belki de bir hesap günü vardır...
herhangi birini "zorla camiye" sokarak alacağın tepkinin aynısını alırsın. insanlar camiye zorla sokulmaz.
gayet isteyerek girdiğime göre gereği olmayan davranış.
kemalist akrabalarımla çok kez gerçekleştirdiğim eylemdir ama zorla değil.. kemalist demek müslüman değilsin demek değildir, ateist' lerle karıştırılan eylemdir ikisinin sonunda da (ist) vardır...
güncel Önemli Başlıklar