bugün

martıların titrek çığlıklarıyla bezenen ve ince belli bir çay bardağından çayınızı yudumlamakla (bkz: ince belli çay bardağı ve kadın) süsleyebileceğiniz asırların eskitemediği şehrin saçlarına ak düşmüş izlenimi veren böyle bir manzaranın içinde kaybolmak yerine gazete okumak anlamsızlığını gösterebilmenin normal insan kalıpları dışına çıkmakla mümkün olduğunu düşündüğüm hadisedir...
öküz değil, "madem boğaz manzarası var, madem kar yağıyo, ozaman kış boyunca martıları dinleyip kıçım donana kadar ayazda kalmalıyım" diyen insanlardan daha akıllıca eylemde bulunan insanlardır... gerektiğince müthiş boğaz manzarasını izlerler sonra oturup paşa paşa gazetelerini okurlar... (her gazete fotomaç değildir!)

velhasılı kelam bu insanlara öküz yaftasını yapıştırmak hatalıdır sakıncalıdır... (tamamı öküz değildir demekte sakıncalıdır tabi...)
ajan,dedektif,polat alemdar ve bilimum diğer derin şahsiyet olma olasılığı yüksek kişiler.
(bkz: gazeteyi kamuflaj için kullanma)
(bkz: gazetenin arkasına saklanınca farkedilmeyeceğini sanma)
Yalnızca kar altındaki boğaz manzarasının benzersiz görüntüsü değil, yaşanılan her an ve bulunulan heryerde görülebileceklerden çok büyük bir haz alınmasının yalnızca bakan kişinin düşün yapısına ve dünyaya bakılan açıya bağlı olduğu düşünüldüğünde, değil sadece gazete belki de hiçbir şey okunmaksızın yalnızca akıp giden çevrenin izlenmesi ve oradan gelecek çağrışımlarla iç dünyada sonu belirsiz yolculuklara çıkılmasının gerektiği biçiminde bir sav da ileri sürülebilir.

Bu nedenle "bırakınız baksınlar, koyveriniz okusunlar." Ve hatta -geç yatmışlarsa eğer- dilerlerse kapatıp gözlerini uyusunlar... Nasılsa yaşam çok kısa olduğu kadar oldukça da uzun bir zaman dilimidir. Benzer manzaralar daha binlerce kez görülecek, kanıksanacak ve hatta bıkılacaktır da...

Üstelik Boğaz tepelerinin çok da umurundaydı sanki, izlenip izlenmedikleri...
muro'nun değimiyle devrimci ahlaktan uzak, emperyalist oyunlara alet olmuş kompratör uşkalarının yapacağı tamamen burjuva bir olaydır. *
boğaz'a nazır bir yalıya sahiplerse ve bu eylemi o yalının denize bakan odalarından birinde pencere kenarında yapıyorlarsa her türlü imrenilmesi, yerinde olunmak istenilmesi normal insanlardır.
gazete okuduğu her an karnına ossuruklar dolacak olan insandır.
coğu vakit tayyip-baykal, akp-chp, o buna ne dedi bu buna ne dedi labirentlerinden bir türlü cikamamiş olan kişilerdir.

birbirinin aynisi haberlerin hiç bir yorum ihtiva etmeyen, edemeyen, dahiliğin semtine bile ugramadiği nesriyat bence gerçek anlamda muzir nesriyattir.

bu muzir nesriyatlar ki zaten sabunlasmiş donuklasmiş zihinleri daha da donuklastirmakta ve sabunlastirmakta, sabunlu donuk lokasyonlarda pireler kendilerini golyat gibi hissetmektedir.

eh bu golyatlari davut misali bir taşla devirmek ,ne taşi?, söyle bir fiske ile devirmek gayet mümkündür.

bu donuklasmiş sabunlasmiş zihinli golyatlar ahenksiz sesleri ile bağirirlar sadece cünkü kendileri hiç birşeydir ve hiçbirşey olmadiklari hakikatini sadece bagirarak üzerini kapatmaya calisirlar. cogu zamansa birşey olduklarina o kadar inanirlar ki bu yanılsama ile ömürleri geçer ve günün birinde ecel vaki oldugunda sukut içinde göcerler.

elbette insan dört bası mamur evren karsisinda bir toz zerresi kdar kiymet-i harbiyesi yoktur.

bu donuklasmiş ve sabunlaşmiş zihniyetler önce kendilerine sonra da herkese bir şey olduklarini ispat etmeye kalkarlar ve sahtekarlik yaparlar.

cok az bir az sayida insan ise hiç bir şey olmadiklarini bilirler ve beyan ederler.

oynamalar yoktur. gibiymiş gibi yapmalar yoktur. sadece ve sadece neyse odurlar vardir.

hiç bir zaman betimleme yapmadim ve yapmamda.

betimleme yapmak okuyucuyu kisitlamak demektir.

ama celik, cam, plastik ve spastik cağda tadimlik betimlemelerde gerekiyor.

bunu ben yapmayacağima göre bari entryimizi yahya kemal beyatli'nin kar musikileri şiiri ile bitirelim bakalım;

Bin yildan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yil sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastirda dualar gibi gamli,
Yüzlerce agizdan koro halinde devamli,

Bir erganun ahengi yayilmakta derinden...
Duysam da zevk almadim Islav kederinden.

Zihnim bu sehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanburi Cemil Bey çaliyor eski plakta.

Birdenbire mes'udum isitmek hevesiyle
Gönlüm dolu Istanbul'un en özlü sesiyle.

Sandim ki uzaklasti yagan kar ve karanlik,
Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artik!