bugün

güneş kavuruyor içimi. yüzüme dokunsam cızz diyecek de eriyecek gibiyim. etrafım karahindibalarla çevrili. yanık tenim öyle belirginki tarlanın ortasında akbabalar tepemde uçuyor. dirsek altım hariç tek bir taş değmiyor bedenime. sırt üstü bulutlara bakıyorum. benim penceremden hayat öyle güzel ki her gün böyle uyansam diyorum. ahhh dodo keşke sen de yanımda olsaydın. dirsek altımdaki taşı alır cebine koyardın. sana değdi o, saklarım ben bunu derdin. güneş ikimizi de yakar sen güneşi bahane ederek bana siper olmak isterdin. göğsüme çıkardın. normalde izin vermem dodo bilirsin. ama burada serbestsin. her şey benim eserim çünkü. hafif bi rüzgar esmeye başlar belki. karahindibalar savrulur üzerimizde. yanık tenimizde yer yer beyazlıklar komik oluruz belki de. ben ensendekileri üflerim sen dudaklarımdakini. ama durdurmayız karahindibaları. onlar durmaz dodo. hep patlamak, o yumuşaklığı etrafa yaymak için gelişirler hep. belki üstümüzde bi hortum yaparlar ha. olmaz mı dersin dodo. olmazsa da ben bi taraftan sen bi taraftan üfleriz. sen ortada buluşup buse istesen de karahindibalar için bunu yapamam. ben çok severim bilirsin dodo. kıyamam onlara. yanımda bulundukları 1 saati güzel değerlendirmem gerekir. seni de severim. sen de yanımda az bulunursun. evet öyle ama sen daha ulaşılabilirsin. çünkü ben seni aramıyorum sen beni arıyorsun. bu yüzden seviyorum işte seni. beni aradığın, bulduğunda da bırakmadığın için. beni hiç bi zaman aramaktan bıkma dodo olur mu? çünkü artık ben de seni arayacağım. ben de seni istiyorum.

karahindibalara koca bi selam veriyorum. çünkü güneş iyice kızarttı. duramıyorum artık burada. dirseğim de sızlıyor zaten. sana da koca bi selam dodo. hatrına da koca bi buse. seni seviyorum. istemeden de olsa gidiyorum.

günaydın alçıpan tavanlı, sarı ve yalnız odam. hoşçakal karahindiba tarlam, hoşçakal dodom. beni ara, bulduğunda da karahindibalara götür. bilirsin en az senin kadar severim onları.