bugün

***

atarsın bedenini dışarı. ilk adımdaki ilk nefeste boğazından aşağıya doğru keskin ve ferah bir hava dolar akciğerlerine. kafanı yavaşça kaldırırsın gökyüzüne. gecenin siyahlığına turuncu bir buhar çekilmiş gibidir. ve gülümsersin dışından, içinden "kar yağacak işte." dersin.

usul usul ilk kar tanesi düşene kadar yürürsün sokaklarda. kar yağdığında elini tutacak birini bulana kadar yürürsün belki. sokaklar, kaldırımlar, çatılar beyaza büründüğünde o pürüzsüz örtüde yan yana yürüyecek ellerini sımsıkı tutucak birini ararsın karlar altında, bulamazsın..

***

gözlerimi açıyorum karanlıklara. zifiri bir karanlık var her yanda. sessizlik, karanlığın yoldaşı. yalnızlıkla gecenin dostluğundan öte bir dostluk bu. benim böyle bir dostum olsaydı böyle yarım kalmazdım gecelerde. onu düşünmekten kendimi alıkoyduğum zamanlarda yine onu düşündüğümü yeni fark etmiştim.

tek kelime ile seviyordum. tek cümle ile onu çok seviyordum. onun beni sevmediğini bile bile sevmek aslında olmayacak duaya amin demek gibiydi. olmayacak duadaki ufacık umut parçası bile yoktu ufuklarda.

ve artık sadece her gece baş başaydım kendimle. kimseler yoktu. kalbime keskin bir kılıç gibi saplanan bu sessizliği kim bozabilirdi ki? gözlerim acıyordu, göz kapaklarım paslanmıştı sanki. sanki göz kapaklarımın üstüne kurşunlar dökülmüştü, çok acı çekiyordum..

hava soğumuştu, pencere açık kalmış olmalıydı. üşümek bedenime iyi geliyordu, birşeyler düşünmemi engellediği için galiba. birşeylerden kastım o'ydu. titrerken soğuktan yine onu düşünüyordum ama daha az düşünüyordum sanki.

biraz da müzik dinlesem diğer gecelerden hiçbir farkı kalmayacaktı bu gecenin. çalma listesindeki angelica ya uzun uzun baktım. bıraktım telefonu yere. müzik dinlemeyecektim artık. her gece bir bomba gibi bekliyordum. pim imi çeken genelde bu müzik oluyordu. ama kalbimdeki bombanın pim ini o çekmişti. çektiği kısa mesajla.

" ben seni hiç sevmedim."

insanda kendini yenileyen organlar var. karaciğer, deri, dil bunlardan birkaçı. kalpte ise durum biraz farklı. ya da benim kalbim çok farklı. kalbim mahşer yerine dönmüştü o mesajdan sonra. ama hala sevebiliyordum. hala her güne o nun adıyla nasıl başlayabiliyordum? her gece yatmadan önce nasıl o nun için ağlayabiliyordum? her gördüğüm düşte nasıl o nu benim kollarımda görebiliyordum?

bazı sorular vardı hayatta. bu soruların cevapları bu hayatta yoktu belki de. aşık olmak bir zayıflık göstergesiyle dünyadaki en zayıf canlı bendim.

şiir yazmayı çok denedim, olmadı. aşkta kaybettim, edebiyatta hükmen yenildim. zar tutmayı beceremezken kumar oynamayı hiç düşünmedim. eğitimimi o nun için feda ettim. sildim ne varsa sadece o nu istedim.
hayaller büyütmek yetmezmiş bedene. anladığımda çok geç olmuştu..

gökkuşaklarına salıncak kurmak istemiştim oysa. denize nazır bir evde gözleri o nun gibi güzel olacak kızımızla saklambaç oynayacaktık. ben yenilecektim bilerek. ama oyuna hiç başlamadan yenildim ben. zamanlama hatası işte.

**

ne zaman düşse kar taneleri, aklımda o nun bembeyaz elleri..

ummamak mümkün değilken unutmak o nu nasıl mümkün olabilir ki...
(bkz: yağarsa soğuğu kırar)
(bkz: hava kar topluyor)
karanlığın içinden pembe bulutların görünmesi.
Hafif turuncuya çalmış havadır.

Ki gökyüzünün rengi turuncu olsaymış diye iç gecirmenize sebep olabilir.
öncesinden lodos gelir. kar yağacağı günde havada değişik bir koku olur ve kar geleceğini hissedersin. siz boşverin zaten meteoroloji bangır bangır bağrıyor zaten.