bugün

eskilerde, belli bir kent yada bölgede faaliyet gösteren, aile şirketleri şeklindeki babadan oğula geçen ticari yapılaşmaların yerini günümüzde; ülke bazında ve hatta ülkelerarası ölçekte mal yada hizmet üreten şirketler aldı. bu durum, zorunlu olarak profesyonel yöneticilere gereksinim duyulmasını sağladı.

ticareti yaşayarak, bir nevi alaylı olarak öğrenen bu sermaye sahibi kitle, geniş ölçekte bir organizasyon ve yönetim kapasitesine sahip olamadığından, hem teorik açıdan kariyer sahibi ve hem de piyasayı koklayan, tüketici taleplerini teknik yöntemlerle izleyen, sermayeyi kısa sürede ve yüksek kar getirecek yatırımlara yöneltme becerisine ve öngörüsüne sahip profesyonel yöneticiler aranır hale geldi.

8-10 yıllık bir geçmişte, büyük sermayeli ve geniş üretim alanlarında faaliyet gösteren şirketleri kısaca 'ceo' (chief executive officer) adı verilen, konumu itibarı ile icra kurulu başkanı adı verebileceğimiz; genel müdürün üzerinde ancak, şirket sahibinin altında bulunan kişiler yönetmeye başladılar.

kısa sürede, özellikle çok uluslu ve dolayısı ile çok ortaklı şirketlerin değişmez elemanları haline gelen ceo'ların, görkemli hayatları, lüks ofisleri, jetleri, limuzinleri ve kişisel asistanları gibi müsrif yaşam tarzları bulunuyordu. Mercer Human Resource Consulting şirketi tarafından yapılan bir araştırmada, iki yıllık görev süresini dolduran ceo'ların geçtiğimiz yıl ortalama maaş ve ikramiyelerinin 1.6 milyon doları bulduğu belirlenirken, bu gelirlerin milyonlarca dolarlık hisse senedi hareketlerini kapsamadığı ifade ediliyor. dolayısı ile zeki ve kurnazdılar fakat cin olmadan şeytan çarpmaya çalışmaları, özellikle de en az adına çalıştıkları şirketler kadar kişisel menfaatlerini ön planda tutmaları ciddi tedirginlik yaratmaya başladı. üstelik kimileri, çalıştıkları şirketlerin teknolojik sırlarını rakip firmalara satar olmuşlardı.

öylesine yüksek noktalara ulaşmışlardı ki, adlarına çalıştıkları firmaların kaynaklarını kullanarak, parlamenterleri satın alıyorlar, istedikleri yasaları çıkartıyorlar, istemediklerini komisyonların gündemine dahi sokturmuyorlardı. lobilerin ve baskı gruplarının yöneticileri adeta onlar için çalışıyordu. dahası, gereksinimlerine bağlı olarak yeni lobiler kurar olmuşlardı. dev ölçekli şirket sermayeleri bir ülkeden öbürüne, onların direktifleri doğrultusunda seller gibi akmaktaydı. bu gidişe bir dur demenin vakti gelmişti ama nasıl?

şirketlerin en gizli dökümanları, teknolojik sırları ellerindeydi. legal ve illegal tüm faaliyetleri, onların talimatları ile gerçekleşmişti. onları, bir kat hizmetlisini işten çıkarır gibi işten çıkarmak mümkün müydü?

işte! kapitalizm, kendi bünyesinde yarattığı bu urdan kurtulmanın yollarını arıyor.

şimdi, onun için bedel ödeme zamanıdır...
(bkz: Günaydın)