bugün

Murat Baç'a ait; sindire sindire, neredeyse her sayfasında bir yerlerin altını çizerek okuduğum, uzun süredir zihnimi meşgul edip de bir arpa boyu yol alamadığım kimi sorular üzerine daha etraflıca ve sistematik bir şekilde düşünmeme imkan verip aklıma, ruhuma adeta su serpen çok değerli eser.
Kendimi daha önce maruz kaldığım kimi kültürel ethoslar içinde aslında bana ihtiyaç duyduğum mesafeyi, saygıyı, "anlayışı", "hoşgörüyü" sağlamalarına rağmen neden açıklayamadığım bir şekilde tuhaf hissettiğim üzerine çokça düşünmüşümdür. Almanlar, Hollandalılar, Danimarkalılar ile aynı ortamda neden hiçbir zaman Tunuslular, Güney Afrikalılar, Iraklılar ile olduğumdaki gibi huzurlu olamadığımı anlamakta güçlük çekmişimdir. Kendimce nihayetinde kaotik ortamlardan ve insanlardan, belki kendimle daha iyi ilişkilendirebildiğimden, daha iyi geçindiğim kanaatine vardım. Yalnız yine de tüm parçalar yerine oturmamıştı, ta ki bu kitabı okuyana dek.
Bu arada Berlin Schoenefeld havalaninda planlama becerimdeki ve ziraat bankası sistemlerindeki ufak bir pürüz nedeniyle 5 Euro kadar bir parayla, 8-10 saat kadar aç, susuz ve uykusuz kaldığımda oturarak, birden fazla kişinin yerini işgal etmediğime emin olarak azıcık kestirmeme müsade etmeyen Alman polisiyle yaşadığım tatsızlık sonrası, müsade isteyip yanıma oturan Iraklı öğretim görevlisi beyefendilere selam olsun. Valizlerinden çıkarıp ikram ettikleri, benim kendi ethoslarım gereği önce kibarca guruldayan karnıma rağmen reddettiğim, sonra onların da ısrarıyla kabul edip afiyetle yediğim bazlamanın, peynirin, balın tadı hala damağımda. Toplumsal bağlamda içinde bulunmak durumunda kaldığımız kaotik ilişkiler bunaltıcı olabiliyor zaman zaman, yalnız biz bunun tadını aldık ya, antiseptik toplumlarda hissetmemiz, yaşamamız oldukça zor.
Ben yine kendimi çok iyi izah edemedim, siz iyisi mi kitabı alın okuyun bir an önce. E mi?