bugün

https://www.youtube.com/watch?v=UuBTJLPOO6w *
Gri, -ya da daha kötüsü sarı- alçak, komple betondan ve taştan ruhsuz şehirdir.

Bir şehrin öldürülmesi için en iyi yöntem onu hikayelerinden koparmaktır. Binaları, ağaçları insanlarıyla bir bütündür şehirler. istanbul gibi metropol kentler ise dallanıp budaklanmış, artık takip edilemeyen yerler olurlar.

Bu hikayeleri yok etmek, duygusallığın da dışında yekpare bir katliamdır.

Düşünün ki yaşanarak yazılmış bir öykü, her kelimesi gerçek. Öyle ki dokunuluyor, kokusu alınıyor, yeri geliyor içinde yaşanıyor. Öyküde geçen tren garında bulunabiliyor, ormanına gidebiliyor, aynı yerden doğan güneşe bakabiliyorsunuz. Orada olmaya ihtiyacınız yok belki ama sevdiğinizi, çocuğunuzu ya da arkadaşınızı gülen bir yüze kavuşturuyor. Kendi dertlerinize bir paralel oluyor ki her cümlesini tek tek anlıyorsunuz. "Vay be" diyorsunuz, "Bunlar tam burada, benim için yazılmış olsa gerek." Hayatınızı bir biçimde etkileyen koca bir dünya.

Belki bütünü değil ama, kenarında köşesinde binlerce yıllık bir hikaye var. Birileri sevmiş ya da savaşmış. Tam o anda durduğunuz yerde.

Sonra öylesine bir gri bulut geliyor. Önce etrafınızı çeviriyor, yetmiyor yükseliyor. Yükseliyor da yükseliyor, Gökyüzü görünmüyor diye hayıflanmaya başlarken önce az önce durduğunuz yerin, aynı yer olmadığını farkediyorsunuz. Ağaçlar kaybolalı çok oldu, nefes alınamıyor. Bir kutuda uyuyorsunuz, sonra çalışmaya başka bir kutuya gitmeniz söyleniyor, oradan da alışveriş yapmak için başka bir kutuya, yemek yemek için bir diğer kutuya.

Dikdörtgen, gri, betondan ve taştan, yüksek(!) kutular.

Kaldırım taşına hoşgeldiniz.