bugün

zamanında çok sevmiştir bu kalbin sahibi. öyle böyle değil ama, gerçekten çok..
gel gör ki doğru insan değildir bu sevginin muhatabı olan zat. ama kalp sormaz ki insana "bunu seveyim mi sahip?" diye. o kendi içinde özgürlüğünü çoktan ilan etmiştir siz farkında olmadan ve seçimlerini kendi yapar, sormadan etmeden.. gel zaman git zaman bu yanlış aşk önce kalbi bir hallaç pamuğuna çevirir. hassas, sevgiye muhtaç, kırılgan ve naiftir. fakat ilerleyen zamanlarda sevginin karşılıksız yada yıpratan bir ilişkiye dönmesi sonucu o hassas kalp, yaşadığı acılar sonucu kaçınılmaz evrimini geçirir ve taşlaşır... kendi içinde keşkeler barındırır o taş, kapıları herkese kapanmıştır ve yalnızlığı seçer.
"taşı da yosun sarar" cümlesine inanarak olursa sarsın, sarmalasın düşüncesinden ortaya çıkan durum. zaman ve insanlar sebebidir.
kalbinin etrafında bir çeper var. kimseye göstermediğin ve herkesten sakındığın manevi bir kalkan... tüm o el değmemiş, yıpranmamış, tecavüze uğramamış hislerin bayatlamasını engelliyor adeta. sakınıyorsun gözün gibi onu. çünkü biliyorsun ki gücünü görünmezliğinden alıyor; yoksa son derece hassas, bir sıkımlık canı var, hatta bir temaslık.

yalnızca bir kişinin dokunmasına izin veriyorsun ömrü hayatın boyunca. dokunulduğu anda da tuzla buz oluyor. artık kalbinin tek güç kaynağı, dokunanın sonsuz sevgisi... sonra çekiyor "o" elini eteğini, tüm sevgisini ve yerine bırakıyor hasret kaynaklı iç kanamaları ve derin yaraları.

sonrası malum. yavaş yavaş kabuk bağlıyor kalp. ancak taştan bir kabuk bu, bir daha asla çeperi geri getirmeyecek olan... sonra değme kayadan daha sert bir hale geliyor kalbin. bu kez de iyi niyetli üçüncü kişilerin haklarına zarar veriyor. dokunmak isteyenlerin parmakları hasar görüyor, senin kaskatı hissizliğinin altında...
kalbi taş yapan etkenlerde önemlidir bu mevzuda. bir kalp durduk yere taşlaşamayacağına göre onu taş edene ne demeli acep.
hissıyatsızlık, kalbin, duygudan arındırılıpta kasıtlı yoksun bırakılması durumu.
taş kalpli insanların geçirdiği evrim olayıdır.