bugün

elbette farketmişinizdir bu başlık yine türkce karakter kurbanı olmuştur. esası 'kafanizda öldürdügünüz kisinin vefat etmesi'dir. bu luzumlu uyari yaptıktan sonra yazalım fikriyatimizi.

zülfikar dogan aksam gazaetesinde yazi yazdiği devirlerde bir ölünün defteri adli yazisinda bu duruma değinmişti.

bizler hayat yolunda bazı küslükler yasayan - hakli yahut haksız- ve küslüklerden dolayı ister istemez karsimizdaki muhatap oldugumuz kişileri manen beynimizde öldürmek mecburiyetinde kalmaktayiz.

aslin küsmek ve öldürmek için bir sebebe gerek ya da herhangibi bir düsmana gerek yoktur. insanlar karsilasirlar ve ayrilirlar. ister bilincli ister bilincsiz unutmanin en kolay yolu zihnen öldürmektir. zaten unutmak bir nevi öldürmek değil midir?

ülkemizi kasip kavuran son günlerde dinmek üzere olan bir kasirga da insanlar feacebook'ta ayri düstükleri ahbaplarini, sıra arkadaslarını falan buldular biliyorsunuz.

işte maziden konusuldu, eski geyikler harlandi ve hatirlandi, aaa kilo almisin, lan kadayifa dönmüsün, moruk ne olmus sana yahu öyle gibi muhabbetler döndü saskınlıklar bildirilirdi, SASirildi, sasi bakıp daha da sasirildi falan oldu filan oldu. ister istemez eski husumetler hatirlandi.

muhakak cogumuzn basına bu tip seyler geldi. facebook bir nevi hiç ummadiğin bir yerde hiç ummadiğin kişiler ile karsilasmanin bir versiyonu değil midir? bir nevi bok yemenin arapcasi da diyebiliriz.

fakat cogu zaman eskilere ait olan birinin karsılastiğiniz vakit beyninizde hiç bir cagrisim yapamadiği olmustur. cünkü siz onu coktan manen öldürmüş toprağa koymusunuzdur. - bir bakıma sizin için nilufer'in Benim için Öldün Artık sarkisini armagan edersiniz, yahut armagan bile etmezsiniz ne bileyim yahu muneccim miyim ben?-

ister akraba olsun ister es dost olsun, ister is ortagi olsun ister öylesine tanidik olsun bir vefat haberi size ulasir.

hadi diyelim bu kişi bir akrabaniz olsun söyle orta dereceli bir akraba.

bu akrabanin ölüm haberi gelir size. aslinda üzülmek istersiniz ama üzülemezsiniz. biraz buna sasarsiniz. bir sigara yaktiktan sonra sisli gecmiş içinde en son nerede ne zaman nasil bir sartlar altinda görüdügünüzü hatirlamaya calisir biraz da kafa patlatarak siluetini gözlerinizin önüne getirmeye calisirniz. gelgelim bu mumkun değildir ve fotograflarinizi zuladiğiniz mahfazanin içinde resmine bakarsiniz. - üsenmezseniz-

cenazesine gitsem mi gitmesem mi ikilemi içinde seyir eden düsünceleriniz önce gitsem seceneğini tartar, sonra da gitmeme seceneğini.

cenazeye gitsem seceneğinin, es dost akrabanin isteği dogrultusunda güdümlendiğini farkına varirsiniz.

işte o vakit nihayı karar varirsiniz. o cenazeye gitmemek.

çünkü o cenazede imamin 'merhumu nasil bilirdiniz' sorusuna 'iyi bilirdik' diyerek yalan söylemeyi istemezsiniz. cünkü tanrinin ve cenazenin huzurunda yalan söylemek, düzenbazlik yapmak olmaz. üstüne üstlük 'aaa o gelmiş' tarzi ahalinin ağzina sakiz olmak - aslinda bu umrunuzda değildir hani- ve bas agrisi cekmek istemezsiniz.

varsin cenaze bensiz yola ciksin dersiniz. ben onu coktan öldürdüm. bir bedeni ugurlamak için üc kagitcilik yapamazsiniz. hiç bir fayda getirmez.

herneyse, zaten ölüm dedigimiz ölüm gururlu adamlari makasla keser diyelim ve adetimiz oldugu üzere bir şiirle bitirelim entryimizi t s eliot'tan geliyor, suda ölüm:

Finikeli Flebas, on beş gün oldu öleli,
Unuttu martıların çığlığını, dipsiz denizin kabarışını,
Ve kârını, zararını
Bir akıntı denizin altında
Fısıltılarla topladı kemiklerini. Yükselip alçalırken o,
Geçti bir kez daha yaşlılık ve gençlik çağından
Çekilirken girdaba.
ister Putperest ol, ister Yahudi
Sen ey dümende durup rüzgârı kollayan kişi,
Unutma ki Flebas bir zamanlar yakışıklıydı, boyu posu
yerindeydi senin gibi.