bugün

dünden, bugüne ne değişti? euro çıktı, dolar düştü, mısır-tunus karıştı, dünya devletleri ve mevcut hükümetlerin kıçını(semrilmiş ülkeler de dahil olmak üzere) "ya insanlar uyanıyorsa" korkusu aldı(ki ben uyanışa ihtimâl dahi vermiyorum), işçilerin son güzel ölmelerinin ardından anayasa değişikliği yapıldı, "alkollü içecekler kanunu" kapsamında "gençleri korumak" adına çok hayati değişiklikler yapıldı, kimilerinin malvarlığı katlarken, zaten olmayanın bankalara borçları arttı durdu.

bunların yanısıra değişmeyen bir şey var. ankara'dan bir patlama haberi düştü ajanslara ve resmi kayıtlarda ölü sayısının "8 işçi" olduğu söyleniyor. maden ocağındaki "güzel" ölümlerin, tuzla tershanelerindeki seri cinayetlerin ardından alıştık, kanıksadık biz bir yetkilinin çıkıp da can kaybını "yarı yarıya" indirerek beyanlarda bulunmasını. yaşananlar üzerindeki hukuki açıklığı örtbas etme çabalarını. bugün sahnede sayın i. melih gökçek vardı "4-5" olarak telaffuz ediyordu ölü işçilerin sayısını ve görüyoruz ki resmen 8, gayriresmi potansiyel ise 10 işçi...

vallahi dünyadaki eceli gelen bütün işçileri ithâl edelim derim bana sorsalar. daha güzel ölebilecekleri tek bir memleket bulamazlar, eminim. he dünyanın çok yerlerini görmedim ama ikinci sınıf balkan ülkelerinde dahi "iş güvenliği" daha üst seviyede görünüyordu gözüme. o hâlde sürekli demokratik hakların verildiği, maşrapa yardımıyla güğümlerin demokrasi doldurulduğu ülkemde neden işçiler ölüyor hep? çok pardon, duyamadım; neden?
bu hafta da kahramanmaraş il sınırları içerisindeki kömür ocağında gerçekleşen hadisedir.

bu işçi kesimini keyif için öldürmeli arada. yanlış anlaşılmasın, o derece güzel ölüyorlar...
tarihin sene olarak ilerleyip,mantık ve düşünce tarzı olarak hala yerinde saydığına kanıttır.
ekmek parasına muhtaç olduklarından her işi çekinmeden yapıyorlar ya, yöneticiler tarafından enayi ve aptal olarak görülüyorlar ya tabi ki güzel ölecekler. sadece evine ekmek parasını götürmek istedikleri için güzel ölüyorlar.!
sıfır güvenlik, sıfır sosyal hak, sıfır maaşla kimse bu kadar güzel ölemez de ondan bizim işçilerimiz kömür ocaklarında, tersanelerde bu kadar güzel ölüyor. ardında kalan biçare ailelerin hesap soramayacağı, aynı sorumsuz yöneticilerin görevlerine devam edecekleri gerçeği de eklenince ölmemeleri mümkün değil.
onurlu bir şekilde hayatta kalmak için:

oportunizmden ayrış sınıfınla dayanış.
+ evet arkadaşlar bir kazada daha işçilerimiz öldüler şimdi başbakanımızdan yorumları alalım?
- gerçekten çok güzel öldüler. biz bi önlem almazsak dünya sıralamasında en güzel ölen işçiler olacak türk işçileri yakında. on üzerinden 9.7 veriyorum. son patlamada biraz az savruldular çünkü.
+ teşekkürler sayın başbakan. sendeyiz birand.
böyle devam ettikçe ölümler güzel olacaktır.
en son bu maraştaki faciada bir yetkili konuşurken aşağı yukarı durumu özetleyen cümleler içinde öyle bir şey vardı ki o da bu felaketin allahtan geldiğiydi. öyle ya her şey allahtan. haşa itirazım yok. ama tüm bu olanlar karşısında takdri-i ilahi sonucuna varırsak acaba ateş bizim ocağımıza düştüğünde nasıl bir tepki veririz?

kaza kazadır. önlem alınmazsa cinayettir. biz bir şeyi önce allaha emanet ederiz. öte yandan bir de "ondan gelecek yardım allahtan gelsin" deriz bazı durumlarda da. yani ümdimizi çoktan kaybetmişizdir. hani denir ya yine eşeğini sağlam kazığa bağlayacaksın. eh, öyle yapmaz da, eşeği ortalığa bırakıp allaha emanet edersen, sonucuna da katlanırsın.

kaza kazadır. ama önlem her şeyin başıdır. göz göre göre ölüm cinayettir. şu ara tatil boyunca önce ankara'da sonra maraş'ta yaşananların benim gözümdeki tek bir sonucu var. cinayet. derslerimde çin'de nüfus konusu geçtiğinde öğrencilerime verdiğim bir örnek vardır. hani çin o kadar yoğun nüfusludur ki bir muson felaketinde yüzlerce insan selden hayatını kaybeder. esprili biçimde felaket sonucu ile dalga geçerek, çünkü çok insan var hocam derler çocuklar da. aynı nüfus konusu ucuz iş gücünde de örnek verilir. çin de maden kazalarında onlarca işçi ölür her gün. ama buna gülünmez. bununla dalga geçilmez. hemen nedenlerini sorgulatırım. neden? 1. işgücü çok fazla. 2. yeterli denetim yok. 3. insan fazla olduğu için aynı zamanda ölen işçinin yerine rahatlıkla iş gücü bulunduğu için, hükümet kazaları görmezden gelir. beri yandan o kadar yoğun bir üretim var ki bu kazalar artık sıradan haberlerdir bazıları için de.

ölüm eğer sıradanlaşırsa, ateş düştüğü yeri daha da yakar. öyle bir yakar ki seni teselli edecek bir devlet görevlisi bulamzsın çünkü onun cenaze cenaze dolaşacak kadar vakti de yoktur.

tüm bunlar kader mi? evet. maalesef kader. bu nasıl bir algıdır ki her ölümün arkasından sessizce kanıksadığımız bizi uyuşturan bir cümle haline geldi. maraştaki o faciada o yetkili bunu kullanarak bizleri uyutuyor mu? allahtan geldiği için sessizce oturacak mıyız? evet. oturuyoruz da zaten. o yüzden diyorum ya, bizde asla mısırdaki gibi bir halk hareketi olmaz. olamaz. çünkü demokrasi, insan hakları, işçi hakları, memur hakları, hukuk kavramları bizde o kadar içi boşalmış ve eğreti duran kavramlar ki ankaradaki 18 kaybın da zonguldaktaki facianın da maraştaki facianın da tek sorumlusu kaderleri. ya orada doğmayacaklar ve işçi olmayacaklar, ya da gidip oralarda çalışmayacaklardı. çünkü onları oraya sürükleyen bu kaderleri. ve ölüm güzel gelir ardından, bize de kısa süreli tartışmalar ve hükümet eleştirileri ve onları eleştirenlere yapılan eleştiriler, medyada, ölen üç beş işçi ile ilgili demogoji dolu övgüler, ailelerden ve yakınlardan kadere sövgüler... ve sessiz sedasız torba yasa daha nice ölümlere davetiye çıkarırcasına meclisten sessiz gürültüyle geçer. itirazlar gazla ve maskeyle bastırılır. arakadaşları yanarak ya da toprak altında havasızlıktan ölürken, bir de devlet terörü uygulanır nicelerine. panzerin fışkırttığı sular yanan işçinin üzerine ulaşmaz, gaz ise kısa süreli ölüm gibidir sokaktaki işçinin, memurun üstünde. şili de günler sonra dünya medyasının ilgi odağı olan işçiler güneş yüzü görür. görür görmesine ya belki iyiki kaza oldu diye de içten içe sevinir. niye sevinmesin ki, bu sayede dünyaca tanınır, bir takım imtiyazlar edinir. kaza kazadır ama asgari ücretle binlerce tl borç batağına saplanan işçimiz, sırf ekonomik istikrar için bastığı zeminin altının oyulmasını sessizce izler. kendisini uyaranı da hain sayar. evine o gün götürdüğü ekmek onun için kardır, yarını pek düşünmez, çünkü allah büyük yarın da bir yol bulunur, çünkü kadere inanır. allahı ağzından düşürmeyen devlet büyükleri elbet bir çare bulur.
ölüm güzelleşirse böyle, eğer seçme şanısımız varsa güzel bir ölüm şekli ve böyle bir hizmet sunuyorsa devletimi tez elden bir ölüm şekli seçelim. tabi güzellik te göreceli. ben devletimin sunduğu gibi toprak altında havasızlıktan, yanarak, ya da boğularak ölüm çeşitlerinden her hangi birine razıyım. çünkü o en iyisini bilir. kaderimizde ne varsa onu yaşarız sonuçta.
ama böyle bir kaderi asla ve asla kabullenmeyeceğim işçi kardeşim. sen tuzlada zonguldakta maraşta, ostimde, ölümün hangi şeklini tatarsan tat ben, sizlerin bu şekilde ölmesine asla razı değilim. lütfen sen de razı olma.
taşeronun insafına terk edilmiş sömürülen işçiye karşı en küçük bir sorumluluk duymayan ve sebep olduğu ölümler sonuncunda hiç bir yaptırım görmeyen bir zihniyetin vicdansızlığının, aymazlığının son noktasıdır.