bugün

aaa bu maalesef benim lan!..

çok beter bir durumdur.

başlığı da öyle bir açmışım ki sanki hoşlandığım kızın yanına gidince ayaklarım otomatik olarak koku salıyo gibi olmuş. olayın aslı öyle değil ama işte. du ben sana aslını astarını anlatayım eb baştan iyisi mi..

geçen sene bu zamanlar. tam bu zamanlar değil. bunda bir 15-20 gün sonrası falan, geçen sene. hemen şunu belirtmem lazım, abi ben çorapların eşlerinin farklı olmasını önemsemeyen bir insanım. "varsın çorap olsun ayağım üşümesin de günün sonunda..." diye düşünen bir ademoğluyum. eşleri aynı çorap giydiğim çok nadirdir. yani ancak yeni aldıysam çorabı ilk defa kokana kadar çift olarak giyerim. sonrasında hep ayrı tekleri giyerek hayatını idame ettirmeye çalışan sempatik bir bireyim.

ne diyodum, geçen sene işte, inanılmazcasına hoşlaştığım bir hatun var. bizim okuldan. muhabbetimiz falan da var. hani çok kakara kikirisindir ama bir anda kızın telefonuna mesaj gelir, muhabbet kesilir, sen başka tarafa bakarsın gayri ihtiyari, kız mesajla ilgilenir, moralin bozulur ama soramazsın ya hesap sorar gibi olmasın diye hah işte aha o kaotik süreçten geçiyoruz... neyse la her gün onu görmek için bahane arayarak geçiyor zaten. baktım benim notlarda kol gibi eksik var. la dedim oh, bundan daha iyi fırsat mı olur, yanaş sinsi bir kobra gibi notları iste çektirmek için, mis gibi fırsat.

bir yandan bunları düşünürken evde yine her zamanki rutinime uygun bir şekilde sepetten rastegele aldığım çorapları az kokma kriterine göre ayağıma geçiriyorum. hava soğuk. kar yağıyo. aşık olunacak mevsim değil. ama tutulduk bir kere. dur dedim botlarımı giyeyim, ayakkabı giyersem helvaya dönmüş karın içinde yürürken su alacak ve batacak gemiyi andıran iskarpinlerim. botlarım da hayvan gibi yalnız. önünde demir olan madenci botlarından. bot değil sığınak amına koyiyim. bazen tümden saklandığım oluyor içine girip. onları da giyip iyice sıktım bağcıklarını. ayaklarıma kan gitmiyor. hissediyorum ayaklarımın mosmor olup karidese döndüğünü. ama "siktir et baboli kim görcek ki" kafasındayım.

bu ahval ve şerait için de okula attım kendimi. kız kantinde. usulca yanaşarak az naptın nettin diye lafa girip havadan sudan borsadan konuşurken lafı notları falan istemeye getiricem. aşkımın tüm getirisi bu kadarcık şimdilik ağzını kırdımın yerinde. şu boktan muhabbetler. hepsi bu. ama bu konuşmalarda takınacağım tavrı, kuracağım cümleleri düşünmekten, heyecandan zor uyumuşum önceki gece, belli. hafiften yaklaşıp selam sabah ettim. biraz konuştuk. sonra notları istedim. "yanımda yok ama işin yoksa evden alalım beraber, çektirip getirirsin" dedi. oha çok sevindim, aşırı sevindim. "olur ya, olma mı!" DEDiM hemen.

güle, eğleşe, konuşa kız arkadaşlarıyla kaldığı eve geldik. içeri giricek. yani ben öyle sanıyorum. dedi ki "geç içeri otur biraz istersen nereye koydum bilmiyorum, zaman alabilir, kapıda dikilmene gerek yok, hava soğuk." "olur" deyip botlarımı çıkarmak için eğildim. tam o sırada da bir şeyler anlatıyo, şeyda diye bi arkadaşı erkek arkadaş bulunca bunu satmış mı nolmuş, ben de bağcıkları çözüyorum. ulan bağcıkları çözdüm eve adım atar atmaz bir baktım ki ne göreyim: bir ayağımda krem rengi, diğer ayağımda kömür karası simsiyah bir çorap ve kız da "yani şeydacım dedim her şey siyah ve beyaz değil hayatta dedim" falan diyo. evet her şey siyah ve beyaz değil gerçekten de... siyah ve krem de olduğu oluyo bazen. amına koyiyim, sadece bu olsa iyi. bir de leş gibi kokuyo çoraplarım. hafiften çorabı sıyırdım. ayaklarım tahmin ettiğim gibi karides olmuş.

içeri girer girmez ben bi "su içeyim" deyip doğru mutfağa attım kendimi. "tuuh! ayağıma su döküldü ya" diye tiyatro oynadım içeride. akabinde çorapları tek hamlede sıyırıp çıkardım. içeri gittim. notları bulup çıkardı. "aa çorapsız giyilmez o botlar şimdi" dedi ve kendi minnacık sarılı turunculu sevimli kız çoraplarından verdi bana. taraklı ayaklarım taşıyamayacağı iddialı bir elbiseyi giymiş manken özentisi tıfıl kızlar gibi görünüyordu bu çoraplarla. çorapları giyip ayak kokusu tüm eve hakim olmadan kaçar gibi çıktım. ayıp oldu. ama telefonlarımızı aldık karşılıklı.

notlar elimde yardırdım. fotokopi çektirip evin yolunu tuttum. sonra çekyata yanlamış vaziyette rezil olmama ramak kalan bu anları düşünüp düşünüp sırıttım bütün gün. tabi ayağımda onun sarılı turunculu çoraplarıyla... ben tam o anları tekrar düşünüp yaşarken telefon çaldı. bir baktım bi mesaj... garanti türkseldir diye düşündüm. baktım. oha, o'ndan gelmiş, mesaj atmış bana. dört köşe oldum. hemen açtım; "çok gerildin ya sanki bugün, o kadar çekinmeni gerektircek bir şey yoktu yani, ama yanımda sıkılıyosan bilemem tabikide, sıkıcıyımdır. ama ben senin yanında çok eğleniyorum..." yazmış. uçtum sevinçten. ah be güzelim ne senden sıkılması, ne senden çekinmesi! ben sana nasıl diyeyim "ayaklarım fare ölüsü gibi kokuyordu, üstelik çoraplarımın da biri krem rengi diğer siyahtı ondan gergindim" diye...

"ileride kesin anlatırım oğlum bugünü ona" diye düşündüm kendi kendime... öyle uyuyup gitmişim sonra.