bugün

bir ernest hemingway hikayesi. diyalog şeklinde geliştirilmiştir. bir kadın ve erkeğin diyalog içinde olmalarına rağmen iletişim kuramamalarını çarpıcı bir şekilde yansıtır. hikayenin konusu kürtajdır; fakat bu hikayenin içinde hiç dillendirilmez.
bu muhteşem kısa hikaye iç acıtır, sonu okuyucuya bırakılmıştır, abd ve diğerleri ana temadır her ne kadar öyle anlaşılmasa da, hemingway'in ingilizcesi de oldukça sade ve vurucudur.
başlığını hikayedeki esas kızın karşıdaki kel tepelere bakarak onları sık sık beyaz fillere benzetmesinden alan eser. beyaz fil, bir sembol olarak, istenmeyen hediye anlamına gelir. kızın karnındaki bebek de istenmeyen bir hediyedir. hemingway ın ustalığını konuşturduğu bir öyküdür hills like white elephants.
bu hikaye de klasik hemingway hikayelerinden. sembolik tarzda yazılmış. diyalog üzerine kurulu ve bir çok cevapsız soru var.

burada bir çiftten bahsediyor. barselona'dan madrid'e gidecekler. ancak bir ara istasyon olan zaragoza'da bekliyorlar madrid trenini. evli olup olmadıkları belli değil.
ama adam kadını(bu arada kadının adı jig,adamın adı verilmemiş) cerrahi bir operasyon konusunda ikna etmeye çalışıyor. ama kadın kararsız. çocuk aldırmaktan bahsediyorlar. ama adam asla "abortion" kelimesini kullanmıyor. ve sanki kendi de bu operasyonu geçirmiş gibi kolay ve doğal buluyor operasyonu. kadınsa anneliğin daha doğal olduğunu düşünüyor. istasyonda dışarıdaki manzara hakkında konuşurken bile çatışma yaşıyorlar. olaya bakış açılarının farklılığından kaynaklanıyor bu.

hikayenin başlığı ise,beyaz file gerçek hayatta rastlayamacağımız için "nadir" bulunan birşeyden bahsediyor. yani bebek. ve önemli bir detay da şudur ki asla bebek demiyorlar. "it" zamiri kullanıyorlar onun için.

belli ki yerleşik bir düzenleri yok. sürekli seyahat halindeler. adam bundan memnun gibi görünüyor ama aslında kadının istediği evinin hanımı,çocuklarının anası olmak.

zaragoza istasyonu da önemli bir yer. bu iki çiftin iki arada bir derede kalmasını temsil ediyor. ayrıca istasyonun bir tarafı kurak. ne ağaç ne yeşillik var. ama diğer tarafı bunun tam aksine,ormanı var. çayırı çimeni var. ve en önemlisi ebro nehri var(ebro=embriyo'yu çağrıştırıyor). yani bu olay da tıpkı cat in the rain deki gibi üretkenlik-kısırlık olayı ile ilintili.kurak taraf bebeği aldırmaya gidecekleri madrid'i,bereketli taraf da barselona'yı temsil ediyor.

kadın sona doğru istemeye istemeye kürtaja ikna oluyor. ama adamdan artık bu konuda konuşmamasını istiyor. adam da o anda kadının neler hissettiğini anlıyor ve gelen trene binmiyor. valizleri diğer tarafa taşıyor. kadın mutlu oluyor,şimdi daha iyi hissediyorum diyor. adam bara giriyor ve orada içkisini içen insanları gözlemliyor. hepsinin sakin ve durağan bir hayatı olduğunu görüyor. muhtemelen kendisi de yerleşik düzene geçmeye karar veriyor.