bugün

artık bu durumu açıklamak için ihtiyaçtan başka bir açıklama düşünemiyorum.

yok arkadaş, bi tane bile insan evladı yok ki benim başımdan şöyle bi aşk acısı geçti demesin, onu hala ne kadar sevdiğinden, onun kendisi için gavurların deyimiyle "the one" olduğundan, bir daha asla kimseyi onun kadar sevemeyeceğinden, şartların ya da karşısındaki gizemli, ulaşılamaz kişinin karakterinin, iki tarafın da aslında çok da mükemmel bir ilişki gibi gördüğü bu ilişkiyi sürdürmekte aşılmaz engeller yarattığından bahsetmesin.

sen bir şeyler yaşıyosun gerçekten çok biricik, emsalsiz olduğunu düşünüyosun yaşadığın şeyin, sadece sen ve o kişi olursa bu biricikliğin mümkün olacağını düşünüyosun, haklısın. her minicik tesadüfü bu emsalsizliğin göstergesi olarak görüyosun. bütün kavgalarını, bütün barışmalarını, aylarca yıllarca uzak kalıp özlemelerinizi, kavuşmalarınızı, sevişmelerinizi, kavga edip yan yana birbirinize dokunmayarak birbirinize ve kendinize ettiğiniz işkenceleri, sonra o kızgınlıkla tekrar sevişmelerinizi, ayrılmalarınızı, ayrıyken hayatlarınızı başka kişilerle olması ne kadar canını acıtsa da birbirine paralel yaşamanızı düşünüp, tekrar karşılaştığınızda bu paralelliği görüp yine o'nun senin için doğru kişi olduğunu kendi kendine kanıtlıyosun. bi şekilde hayat ya da zaman her ne boksa, sizi karşı karşıya getirdiğinde, her mesajının, her aramasının, her atmadığı mesajın, senin atamadığın her mesajın, her aklından geçip de arayamamasının, her aklından geçip de arayamamanın, hayatın sizi bu karşı karşıya getirişi için tam da şu an olduğu gibi olması gerektiğini, kaçınılmaz olduğunu düşünüyosun. tanrıya inanmazken kadere inanasın geliyor.

sonra bi tane 18 yaşında eleman denk geliyo karşına, yaşı küçümsemek için söylemiyorum, bilakis olayın yaştan ve yaşantılardan bağımsız oluşu bunun bi ihtiyaç olduğunu düşündüren şey bana. alıyosun genç arkadaşı bi içki sofrasına oturtuyosun, ulan bi bakıyosun, adam çok daha minimal yaşantılarla en az senin kadar kaptırmış kendini, senden daha emin o'nun gibisini bulamayacağına. en cool, ilişki denen olayı en az umursar görünen adamla ya da kadınla yakın arkadaş oluyosun, bi bakıyosun hepsinin dönüp dolanıp geldiği yer "beni böyle yapan x'tir". ama yok sen o kadar eminsin ki bi insanı böyle yapacak tek insan benim uğraştığım manyaktır, başka da kimse olamaz diye, hepsine "pehh sizin yaşadığınız nedir ki" gözüyle bakıyosun. onlar da sana öyle bakıyor. dil burada problem olan şey sanırım, farklı yaşantıları aynı başlıkta toplama zorunluluğu, herkesin "aşk" denen şeyle ilgili bi acısı var ama herkesin tuttuğu kendine. al mesela 11 yaşındaki kuzenimin msn iletisi: "gözümden uzak olabilirsin ama gönlümden asla". haydaaa. tamam ben çoktan engelledim bu kuzeni her fırsatta salça oluyo ama, insan yaşamaktan tiksiniyo arkadaş. 11 yaşında nedir seni bu kadar iddialı yapan bi bana da anlat kurbanın olam, hele bi otur soluklan yeğenim. çok basit bir sosyal ihtiyaçtan kaynaklanıyo belki bu durum. ilişkinin ne kadar emsalsiz olduğu yanında bulunduğun insanların senin yaşamının orijinalliğine bakışını belirleyen bir şey. ne kadar olmayacak bir ilişki yaşamışsan, ne kadar imkansızlığın üstesinden gelmeye çalışmışsan, o kadar orijinal bi yaşamın, dolayısıyla orijinal anlatacakların oluyor. sonra bir dahaki ilişkinde yaşayacaklarına bağışıklık kazandığını düşünüyosun, "aşk acısı aşısı yaptırdım ben oğlum/kızım" tribine giriyosun, erkeksen "tecrübeli erkek" oluyosun, kızsan "umursamaz kız". başka biriyle beraber olmaya başlıyosun, önceki yaşadıkların sana yeni ilişkini domine etme hakkı veriyor. her ilişkinde geçmiş yaşantılarını çarpıştırıyosun, kim yenerse bir sonraki ilişkisi için yenilenin aşısı oluyor.
evet lazımdır . ihtiyaçtır . insanın kendini artis sanıp çeşitli stnad -up şovları yapmasına engel olur . mahzunluk katar . 17 yaşımdayım . birine tutulmuştum the one derdım . ama 3 yıl geçti üstünden unuttum gitti.