bugün

güzel bir cumartesi günü. akşam karanlığı hafifce çökmeye başlamış. sokak lambaları bir bir yanarken, maç için bir araya gelen kafile, kulaklarında şampiyonlar ligi resmi müziğini anımsayarak sahada ki yerlerini almakta. heyecan kat be kat armaktadır.*

ve zil sesinin duyulmasıyla birlikte maç başlamıştır. maç yaptığımız halı saha işlek bir caddenin yanında bulunmakta. bu işleklik sonucunda sürekli bir insan seli halı sahanın yanından geçmektedir. bu analizi defanstan sol kanada topu yolladığım sırada yapma fırsatı bulmuştum. topun hedefe ulaşması sürecinde de çevrede dolaşan insanları incelemek benim için oldukça farklı bir deneyim olmuştu. bu arada attığım pası hunharca harcayan takım arkadaşıma sevgiler yolluyorum. herneyse; biz gelelim yabancı seyirci kitlesine..

aslında nereye gittiklerini unutan insanlardan oluşur bu yabancı seyirci kitlesi. kimisi biriyle bululşmak için çıkmıştır evden. kimisi de işten eve gitmek için o yollarda bulunmaktadırlar. kimisi öğrencidir. okuldan, dershaneden çıkmıştır. her çeşit insan vardır anlayacağınız; o halı sahanın bulunduğu caddeden geçen. hepsinin de ortak bir yanı vardır.

'şu atağı izleyeyimde öyle gideyim eve'

işte bu düşünce o insanları esrarengiz bir seyirci yapar. sahada top oynayan tipler birbirlerini tanırlar ama bu seyirci kitlesinin nereden ve nasıl geldiğini anlayamazlar, tanımlayamazlar. esrarengiz kitle, bakışlarını halı sahaya odaklamışlardır artık ve bu güruh her geçen dakika artmaktadır.

devre olur ve kale değişimi gerçeklerşir. artık o güruh karşımdadır. maç kıyasıya mücadele içinde geçmiştir. maçın son beş dakikasının içinde olduğumuzu, halı saha kenarında duran bizden sonra maç yapacak kişilerin konuşmalarından duymuştum. maç boyunca defanstan çıkmayıp, tam bir 'görev adamı' profili sergilemiştim. ama her ne olduysa o son beş dakikada oldu ve ben William Wallace gibi ingiliz ordusuna hücum etmekte olduğumu zannederek, hızlı hızlı ceza sahasına kadar gelmiştim. top sağ kanatta arkadaşımın ayaklarındaydı. takımın sabri sarıoğlusuydu o. ama önündeki rakibinden kurtulmuş ve muz orta tabir edeceğimiz bir orta yapmıştı. artık mantıklı düşünemiyordum. duygularıma kapılarak, havaya topa kafa vurmak için şahlanmıştım. gözümü yumdum... topun havada çıkardığı 'viiuuuhhhhffff' sesi giderek yaklaşıyordu.. top kafamla öyle bir buluştu ki, neredeyse beynimin yerini alacaktı. bu atak mutlu sonla bitmedi ama. kafa vuruşu sonucunda top kale direğinin üç metre üstünden dışarı çıktı..

ve...

'hay senin kafanı sikeyim' diyen beş numara gözlük takan amcayla yüzyüze gelmemiz bir oldu.. kulaklarıma inanamıyarak -o sırada başım ağrıyordu tabi- amcanın ettiği küfüre karşılık bile verememiştim. ardından maçın bitiş zili de çaldı. takım arkadaşım sabri sarıoğlumsu yanıma gelerek

'takma kafana olur böyle şeyler' diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu.
itiraf ediyorum, 2 gün önce 11-12 maçındaki yabancı adam bendim. moralim bozuktu, dolaşırken gözüm takıldı tanımadığım fakat aynı dili konuştuğum, bir çoğunun görüntüsünden çok daha insancıl olduğunu düşünmek istediğim adamların maçını. * *

teknolojiye o kadar çok alışmışız ki, atılan jeneriklik bir golün üzerine tekrarı beklerken kendime geldim, "ne oluyor sana oğlum pes oynamıyorsun" dedim ve irkildim.
O sırada yapcak birşey bulamayan ve birşey yapıyormuş görüntüsü vermek isteyen zat.

(bkz: Onlardan değilim)