bugün

Bir miroslav holub şiiri

Ellerin üşüyordu biliyorum;
Gözlerin darmadağınıktı geceden beri
Git aç kapıyı.
Belki bir ağaç, bir koru, belki bir bahçe, ya da
Sihirli bir kent var dışarıda
Dokun parmaklarınla Miroslav Holub' a
Git aç kapıyı.
Bir köpek belki bir şeyler arıyordur.
Belki bir yüz, ya da bir göz, ya da resmin!
Resmini göreceksin.
Yıldızlar derin bir uykudadır şimdi
Gökyüzü mavidir
Kırmızıya çalan toprak yeşili uyutan dallar
Eylül dür artık
Bir kızın olursa adını Eylül koy sana yakışır

Git aç kapıyı.
Sis olsa bile dışarıda dağılır
Ağlama ne olursun güzdür bunun adı.
Uzakta Phillippe Jaccottet' ın ağır bulutları ve o
Hafif yol vardır
Sözü edilmez bile artık otların arasında su
Gibi ilerlemenin
O saatlerde Octavia Paz' ı düşün
Yum gözlerini yitir karanlıkta
Göz kapakların kırmızı yapraklar altında
Gömül vızıldasın sesin düşen sesin halkalarına
Dudaklar öpüşler aşk her şey yeniden doğar;
o ölümsüz o yalın unutuşta;
gecenin kızlarıdır yıldızlar.

Git aç kapıyı.
Hiç olmazsa esinti olur bir parça.

Git aç kapıyı.
Bir delişmen çocuk ağlıyordur tek başına ormanda!
Bir genç kız belki Eylül le çoğalıyordur uzak kentlerin birinde!
Bir aşk başlıyordur bilinmez türkülerin eşiğinde.

Git aç kapıyı.
Uzun uzun bak ağaçlara kuşlara çiçeklere taşlara ırmaklara
Bak tomurcuklar açtı aşk çiçeklendi! kokusu taçyaprakları ölü
Gitmek için işte aşka tarçın kokan evlere
O şehirlere! Ama nerelere söyle?

Git aç kapıyı
Belki mavi bir rüzgardır esen; bir çığlık belki bir denizdir
Konuşan! Ya da yitirilmiş aşklar durağında bir kadındır bekleyen
Başını göğe kaldır
Gözlerini yum sımsıkı
Sonra usulca ağla
Eylüldür az ısıtan güneş dalında üşüyen yaprak
Yarı aydınlık bir gece düşün
Bak sessizlik bize göre değil!
Alevlerin alacakaranlığında yitik mevsim sevdalarını
Topla; hüzünleri koy yanına! Bizi kışkırtan bakışları sakla

O son fırtınayı yağmurları gök gürültüsünü düşün...
Ardından Robert Desnos gibi konuş;
seni öyle düşledim ki yitirdim gerçekliğimi.

Git aç kapıyı
Bir aşk yitiyor, bir aşk büyüyor avuçlarımızda
Senin mevsimlerin yanıyor yüreğimde! Beni ağırlaştıran
Çıplak bir ateş
Beni anlayan Paul Elvard' ın düşleridir! O çiçeklenmiş sevdalarıdır.
Kapılar tutulmuş neylersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş
Şehir yenilmiş neylersin
Açlıklar başlamış
Elde silah kalmamış neylersin
Neylersin karanlık da bastırmış
Sevişmezsinde neylersin!

Git aç kapıyı.
Gelen belki benimdir hiç beklemediğin saatte;
Kirpiklerim üşüyordur belki al ısıt beni; bir meltem
Sıcaklığıyla uykudaysam uyandır; belki Eylül
Sabahıdır kapıyı çalan yüreğim.

Git aç kapıyı.
Ne gül yanar gövdende ne ölü karanfiller
Çağdaş bir menekşedir Rafet Alberti' nin sunduğu
Sen ordasın Eylül başkaldıran yılmaz rüzgarın.
Biz erkekler kadınlar hiç birimiz bilmiyorduk,
Gizli karanlığını karatahtaların.

Git aç kapıyı.
Yüzünde yorgun sürgünlerin izin olan bir kaçaktır gelen;
Ürkek bir şafağın uçsuz bucaksız özgürlüğüdür; belki
Acıların sevinçlere dönüştüğü yıldönümüdür.

Git aç kapıyı.
işlek karanlıktan başka; oyuk rüzgardan başka; hiçbir
Şey olmasa bile dışarıda.

Git aç kapıyı.
Yüzüne ay ışığı vuracaktır hiç beklemediğin anda!...