bugün

esasında devlet in baskı, şiddet, sindirme gibi kontrol mekanizmalarını kullanması yeni bir şey değil. franz oppenheimer devlet eşittir şiddettir der. bundan şiddet kelimesinin yalın halini anlamıyoruz. bu daha çok güç ve baskıyla özdeşleştirilmiş bir şiddet kavramı.

gelişen teknoloji iki açıdan devletlerin baskıcı yönünü biziklemekte. gelişen teknoloji bireylerin bir şeylerin farkına varmasını, örgütlenmesini, yanlış giden şeylere karşı kollektif bir biçimde tepki geliştirmesini kolaylaştırıyor. bu durumun devleti agresifleştirdiği ortada. zamanında toplumdan aldığı yetkiyi (bkz: toplumsal sözleşme) onun aleyhine kullanması işin başka bir tarafı. ne izleyeceğinize ne dinleyeceğinize, kiminle ne hakkında konuşacağınıza devlet karar veriyor. devleti insan zihninde somutlaştıran şeylerden biri de bu baskı. devlet öyle bir şeydir ki bir gün haklı olarak verdiğiniz bir tepki yüzünden kafanıza yediğiniz jopla anında zihninizde somutlaşabilir. bu baskı ve şiddetten kısa vadede karlı çıksanız da sivil oluşumların karşısında her gün güç kaybeder, taptığınız gücü sizi darağacına götürürken bulursunuz. zira sadece internet bile devletlerin egemenlik sınırlarını baştan aşağı değiştirmeye yetiyor. bugün egemenlik kavramı eskisine nazaran çok çok farklı. internet harita üzerindeki sınırları önemsemiyor. haliyle devletler haksız, yersiz sansür uygulamalarına giderek kontrolü elde tutmaya çalışıyor.

gelişen teknolojinin ikinci başıysa devletlerin direk baskıcı yönüne hizmet etmekte. ortam dinlemeleri, internet fişlemeleri, gayri hukuki gizli çekimler bunun başını çekiyor. silah sektörü ise insanlığı hayvanlardan daha aşağı düşürecek kadar gelişmiş bir vahşet boyutuna ulaştı. sanal ve gerçek silahlar toplumu sindirmek, zihinlerini kontrol altında tutmak için kullanıyor. haliyle korku ütopyalarının (bkz: 1984) ütopyalığı havada kalıyor.
iddia edildiği kadar vahim boyutlarda mıdır bilinmez ama bugün devletin istediğinde insanların yatak odalarına kadar girebildiği bir gerçek. bazı devletlerde düşünce sansürü rahatsız edici boyutlarda: (bkz: çin).

ne diyorduk? güç yozlaştırır mutlak güç mıutlaka yozlaştırır.
brave new world de insanların gelişen teknolojiyle birlikte alfa, beta gibi isimlerle gruplanarak klonlanlanması gibi bir durum vardır. kiminin tek işi çalışmaktır mesela. düşünmez, zihinsel faaliyetlerde bulunmaz. bunları yapan klonlar rehabilite edilerek onlara vazifesi(!) hatırlatılır. bugün durum çok farklı değil. insanların düşünmesi, kafa yorması, sorgulaması devlet açısından arzu edilmeyen bir şey. bir klonlama imkanı yok devletlerin elinde ama televizyon, internet gibi teknoloji nimeti şeyler insanların aptallaştırılmasını oldukça kolay hale getiriyor. insanların bireysel problemlerine odaklanması kendiliğinden gelişen bir durum değil. bariz bir şekilde devlet politikası ürünü...
ilginç bir şekilde çoğu zaman doğru olabilecek durum. "ilginç" diyorum çünkü muhtemelen yüzyıl öncesinde internet gibi birşey hayal etmiş olsaydım "dünya milleti" olmak yönünde çok önemli bir adım olarak görürdüm.

ancak mikro milliyetçiliğin ve kökten dinciliğin bu kadar güçlendiği bir ortamı, devletin vatandaşlarını artık daha çok takip ve kontrol edebildiği bir ortam söyleseler heralde gülerdim. Dünyada şu anda avrupa birliği ülkeleri dahil -valonya, iskoçya, basklar, Kuzey italya, vs.- ayrılmayı tartışan, ortak paydaları mc donalds, gangnam style ya da apple olan ancak evrensel sayılabilecek değerleri esas aldığımızda tehlikeli bir şekilde lokalleşmeye başlayan postmodern bir bela görüyoruz. Devletler de bir yandan bu ayrışmaları ülkelerinin bütünlüğü için dert olarak algılarken diğer yandan milliyetçilik, ulusal güvenlik ve ulusal çıkarlar gibi mazeretlerle vatandaşlarına yaptıkları baskıyı meşrulaştırıyorlar.

tabii sonuç olarak modernist ve ilerlemeci bir bakış açısıyla insanlığın zaman zaman tökezlediğini ancak genel resimde doğruyu bulacağını umarak gelişen iletişim ve ulaşım kanallarının da olgunluk dönemlerinde daha fazla ortak değerleri benimseteceğini umabiliriz. ayrıca devletin vatandaşlarını özellikle internet üzerinde kontrol etmekte de zaman zaman çok zorlandığını görüyoruz.
teknolojinin kullanım alanı ile ilgili olarak baskıcı devlet anlayışı olabilir. bu teknoloji silah teknolojisi için olursa devlet bunu kendini savunma açısından oldukça faydalı ve olumlu olarak görür fakat bu teknoloji bilgi teknolojileri olarak gelişince devlet bunun karşısında olabilir. bilginin hızlı yayılması, bireylerin devlet sınırları içinde ve dışında oluşan gelişmelerden anından haberdar olması ve bunlara karşı tepki göstermesi ya da devlet aleyhine kullanması güya devlet çıkarlarına ters düştüğü için baskı ve sansür yoluyla engellenebilir. bu da bir bakıma devletin teknolojinin kendisi için yararı olduğu zaman alkışlaması zararına olduğu zaman işe bok atmasına neden olur.
zaten devletten bunun tersi refleksi beklemek hata olur. devlet toplumu şekillendirmek için vardır. bunu ne ile veya nasıl yaptığı önemli değildir. mühim olan bunda başarılı olunmasıdır devlet için.

aleyhine olduğunda sansürlediği her şeyi lehine olacak şekilde legal ve illegal şekilde kullanır devlet. bunu o idare hukuku derslerinde anlatılan "kamu yararı" adına yaptığı iddia edlir. fakat gerçekte olan o an için ve hiç ölmeyecekmiş gibi davranan bir kaç kişinin erkinin devamlılığı sağlamaktır.