bugün

topu uzak arsaya kaçmış
bir çocuk olarak karşındayım, benim
ağzımdaki şekere benzer
dualar ederim

tatlı, yapışkan
çabuk biten
diş çürüten

hafriyat çamurundan telsiz yapan
bir çocuk olarak karşındayım, benim
kirlenen ellerimle bile
seni özleyebilirim

küçük, uzak
özensiz

bulduğu her parayla bakkala koşan
bir çocuk olarak karşındayım, benim
aldığım en büyük hazzı
seninle paylaşabilirim

iç içe ve yüksek
hızlı ve gergin
kolay gelen, eşsiz

çayını açık içen
bir çocuk olarak karşındayım, benim
büyüklere görünmeden
bi sigara yakabilirim

seninle ya da sensiz
öksürüklerle
düzensiz

okumaya erken başlayan
bir çocuk olarak karşındayım, benim
bu zeki gözlerimle
seni öpebilirim

titrek ve ışıltılı
dalgın ve unutkan
bedelsiz

basamakları atlayarak çıkan
bir çocuk olarak karşındayım, benim
dengemi kaybedersem
sana düşebilirim

sağlıksız ve korkulu
çekingen, kırık dolu
sahipsiz

kelimeleri yutarak konuşan
bir çocuk olarak karşındayım, benim
ağzımı tamamlayabilirsen
çok teşekkür ederim.
Sevgili Anneciğim,
Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda
Kocaman bir dağ lalesi gibi
Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.

Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Muc’ın ucuz evinde
Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem
Duvarlara hep senin resmini çiziyor
di’li geçmiş zamanda birçok resim,
Hep gülümsüyorsun
Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi
Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında
Durmadan soluyormuş gibi

Hatırlar mısın?
Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü’nü
O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü.
Vişne bahçeleriyle dolu,
Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.
Bazen ölmek istiyorum
Beni yeniden doğurman için
iri, ekşi bir vişne tanesi gibi.

Kış başında bir ton kömür yığarlardı kapıya
Bazen görülen rüyalar gibi kapkara
Bir ton rüya çıtırdarken
Sen kar yağmadan önce başkaydın,
Kar yağdıktan sonra bambaşka.
Sanki hep buluğ çağındaydım.
Kuşlar zaptederdi her yeri, sabahları
Binlerce kez söylerlerdi söyleyeceklerini
Bizim hiç anlayamayacağımız bir şeyi
Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı
Kediler yusyuvarlak dururdu karın ortasında
Kar manzaralı bir resmin ortasında durur gibi
Gri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar...
Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı.

Ben bu eve Muc’ın ucuz evi diyorm
Yokluğunda böyle oldum.
Mucize öldükten sonra buraya taşındım.
Ve inan
Muc bu evi bana çok ucuza verdi.

Yaşasaydın, hayatının ortasına
Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.
Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
Diye başlayan bir çocuk romanında...
Şalına sarınırdın toprağa sarınır gibi
Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için,
Bu acımasız ölü anne sesini

Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burada
Ve çok ağır ilerliyor.
Yüzümdeki çillerden başka
isyan eden biri yok hayatımda.

Didem Mamak
Cemal Süreya'dan...

"Öyle güzel unutmuştun ki beni,
Hatırlatmaya kıyamadım."
Söylediklerimden çok sustuklarımda saklıyım..
Ve gizlediklerimde gizliyim..
Beni anlamak için;
Konuştuklarımdan çok,
Sustuklarıma kulak verin..
Aklım sukütu sever benim..
Çünkü çok ağır ödeştik biz hayatla..
Ben sonu olmayan çok yollardan geçtim..
Üç Noktalar Koymaz Bana...

nazım hikmet ran
Bahar uğruna yazı tükettik,
Aşkı naz uğruna ve papatyaları
Seviyor sevmiyor uğruna;
Derken ömrü tükettik, bir hiç uğruna. Evet.
yağmurları bilhassa at kırmızı seçerdik
annelerimiz ölürdü ayrılırdık ağlardık
kadınların gözleri olurdu gümüşlere bakardı
başlarını uzatıp bira isterlerdi ağlardık
basarlardı bastıkları yeri devlette bellerdik
çok severlerdi onları ellerinden tutardık

akşamları şehre hep isa inerdi
toplanıp titrerdik saçlarımı yıkardık
ben koşup üç beygiri üst üste derdim
sen geçerdin sokaklar sara saçardı

suyla ilgili kuvvetli bir şey bilirdin
söylemzdin koparmadığın gülden anlardım
sinemaya girerdik film başlardı
kilisede düşürdüğümüz küldü yaşamak.
cemal süreya'dan...

"öyle güzel unutmuştun ki beni,
hatırlatmaya kıyamadım."
Ömür geçti yürü yürü
Şöyle dönüp baktım geri
ilk doğduğum günden beri
ilk günümle kavgadayım.
ilk sone

bir zamanlar sen ve ben'e bölününce
senin orda, benim burda yataklarımız
tek bir sözcüktü kararlaştırdığımız
''sana dokunuyorum'' anlamına gelen

sevinç vermez insana bu konuşmalar
çünkü dokunmanın yeri doldurulmaz
hiç değil ''o'' elimizden alınamaz
ve bir cennet gibi öylece korunur

gerekli olduğunda burda değildi
burda olduğunda gerekli değildi
burda değildi ya, gitmiş de degildi

yabancılar olduğunda çevremizde
sık sık kullandık bu sözcüğü. hemence
anlardık ki, uygunduk birbirimize.

bertolt brecht
onun gözleriydi gecenin şiiri.
gözleri gece,
şiir kendisi.
öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum.
iyi nişan alırdı kendini asan zenci
bira içmez ağlardı, babası değirmenci
sizden iyi olmasın boşanmada birinci
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

"ülkü tamer - konuşma"
Karakterinden belli
Senin ağzın ne söylüyor
Özün ayrı sözün ayrı
Yüreğin ayrı oynuyor

Yüzüstü düşersin yere
Dağılırsın paramparça
Yeryüzünde gezemezken
Kuş olursun havalarda
Seni gören selam vermez
Halinden utansana
Senin aklın sana yetmez
Sen haklısın sana kalsa.
(bkz: 15 kişiye saldırdım)
seninle bir olamasakta
yan yana yaşamasakta
ben bir tek seni seveceğim
ey güneşten parlak yüzlü sevdiceğim

- bendeniz kitapsevenadam.
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri.

Edip Cansever.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Siktir git demiştin ya bana,
iş bölümü yapalım
Birinci kısmı sen hallet,
Gitme kısmını ben yaparım,
Aşinayız ne de olsa
Ben gitmelere,
Sen..
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım.
hadi uyu artık
bak saat olmuş bir kırk
sabah işde esnerken
şiir yazana kadar yatsaydın birader..
"...
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece.
Gurûba karşı bu son bahçelerde keyfince,
Ya şevk içinde harap ol, ya aşk içinde gönül.
Ya lâle açmalıdır göğsümüzde yahut gül.
"

Başlıkta "kıta" demeseymiş iyiymiş aslında. Belki ben biraz kuruntu ediyorumdur bilmiyorum ama kıta başka, dörtlük başka, bent başka, "şiirden bir bölüm" demek başka şey. Kıta zaten ayrıca bir şiir türü ve bu şekilde yazınca başlığın kapsamını daraltıyor ve aynı zamanda anlamını bozuyor.
Düzenleme: Başlığı değiştirmişler.
https://www.youtube.com/watch?v=p4EQL5kv0zk
" siz aşkı ne bilirsiniz bayım ? " didem madak
güneşli bir günde gel,
yağmurlu bir günde git
başımı yasladığım pencerenin
buğusuna karışsın gözyaşlarım...
görsel
alp er tunga öldi mu
ıssız acun kaldi mu
felek öcün aldi mu
imdi biz çıkıyo muyuz yani.