bugün

Aktris Yirmi beş yıl önce bunu ilk kez duyduğumda ağzım bir karış açık kalmıştı...

Profesyonel fahişe, yani düpedüz para karşılığı erkeklerle birlikte olan bir kadın ‘biz sanatçılar’ diyordu, biz sanatçılar... Hanım elbette yan iş olarak şarkı da söylüyordu ama... O zamanlar Türk tekstili bu kadar gelişmemişti, ‘podyum’ yaygın değildi, özel televizyon yoktu, elbette böyle rezil magazin programları da. Çok değil lan 90 ların ortasından felan bahsediyorum.

Efendim, yanlış anlaşılmasın, biz fahişeliğe ve fahişelere karşı değiliz. Çünkü insanlığın bu en eski mesleğinin insanlık ortadan kalkmadan ortadan kalkmayacağını biliriz. Üstelik, genelevde çalışmış ve anılarını yazmış (ya da yazdırmış) emekli kadının ağzından ‘ben bu işi yıllarca çok severek yaptım’ cümlesini duyunca şaşırmayız. Fahişeliğin, düşük zeka seviyesi, cehalet, ‘amoralite’ yani insan zihninin superegosunda ahlak kavramının oluşmamış ya da eksik kalmış olması, bütün bunlara eklenen aşırı cinsel iştah, yani çok yüksek libidoyla, üstelik tembellikle de desteklendiğini, daha doğrusu bu insan tipinin bütün bu unsurların biraraya gelmesiyle oluşan özel bir durumu yansıttığını bilecek kadar mektep medrese görmüşlüğümüz vardır. Fahişelerin bu işe sırf yoksulluktan girdiklerini ve ‘devrim olur olmaz Cibali tütün fabrikasına gönüllü işçi yazılmaya can attıklarını’ sanacak kadar saf da değiliz, birçok yazar olduğunu sanıp abuk sabuk entryler girenler gibi...

Vesikasını alır, düzenli olarak ‘zührevi’ muayenesini de olur, kanunun gösterdiği yerde, yasaların ve de belediye ‘hıfzıssıha tüzüğünün’ koyduğu şartlar içinde icra-ı sanat eyler. Buna bir şey demiyoruz. Kızmamız, başka meslekleri ‘paravan’ olarak kullananlara ve de fahiş para isteyenleredir. Arz ederim. Yani kaçak çalışan karı bir de yedi bin beş yüz dolar fiyat çekmiyor mu, tilt oluyorum abi! Nereden açtım şimdi ben bu konuyu? ‘Başka şey’ yazamıyorum da ondan mı? Yooo, fahişeler bana her zaman sanatçılardan daha ilginç gelmiştir. Şundan açtım:

Geçenlerde, Demet Akbağ’la yapılmış birkaç söyleşi yayınlandı basında. Akbağ teyzemiz, ‘isteseydim star olurdum’ demiş. ‘Gizemli kadın olmayı beceremedim, belki o yüzden az film teklifi geldi. Hem merak edilen bir kadın olacaksın, hem de aslında hiçbir şeyin tam olarak ortaya çıkmayacak. işte ben bunu yapamadım. Korkularım beni sıradan ama iyi oyuncu yaptıysa, evet öyle oldu.’ Kendine haksızlık etmesin, asla sıradan değil. Bilinen şekliyle ‘star’ olmadı, ama olamazdı da. Çünkü o, tırnak içinde sanatçılardan değil. O bir sanatçı. Demet Akbağ, hele şu son ve çok da iyi oynadığı birkaç tiyatro oyunları da belli, çok iyi bir oyuncu. Bir aktris. Hem de çok iyi bir aktris. Akbağ’ın bu önemli ‘saptaması’ gürültüye gitmesin istedim de onun için altını çizmek gereğini duydum. Akbağ, orasını burasını açmıyor, özel hayatını paçavra etmiyor, ilişkilerin cılkını çıkarmıyor. Evlenmesiyle boşanmasıyla, ‘düzeyli birliktelikleriyle’ gündeme gelip gitmiyor. işini yapıyor. Ve de iyi yapıyor. Bu kepaze ortamda, Sayın Akbağ’ı ve onun düzeyinde diğer bütün sanatçıları saygıyla selamlıyor, önlerinde eğiliyorum.

Başka türlü ‘sanatçılara’ da eğiliriz kalkarız icabında ama başka dürtülerle. Aslında beni eğmeseler de iki numaralı pozisyona gelsek daha zahmetsiz olur şu bel ağrılarım dolayısıyla ha

Haa, bir de sonuna ‘t’ koymayacaksınız efendim, ‘aktris’ diyeceksiniz, ‘aktrist’ değil. Yani, ‘artist’ kelimesiyle karıştırmayacaksınız. O ‘artistlerle’ uğraşan bazı matbuat hamşoları pek derler de, o bakımdan...

Ayyy, hani ‘kötü kelime’ kullanmayacaktık modlar kızıyordu, kızlar utanıyordu!?